• ÜST DÜZEY YÖNETİCİNİN PRİM BORÇLARINDAN SORUMLULUĞU

     
    YARGITAY
    10. HUKUK DAİRESİ
     
    Esas No.
    Karar No.
    Tarihi:
     2014/25682
    2015/2792
    20.02.2015
    İlgili Kanun / Madde
    506 S. SSK. /80
    5510 S.SGK/88
     
       
    • ÜST DÜZEY YÖNETİCİNİN PRİM BORÇLARINDAN SORUMLULUĞU
    •  
      ÖZETİ   5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesinde ise; “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” denilmekte olup, yapılan bu düzenleme ile tüzel kişiliği haiz bir kuruluşta görev yapan yönetim kurulu üyelerinin primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken  ve müteselsilen sorumlu oldukları açıkça belirtilmiştir.
    Yukarıdaki açıklama ışığında, getirtilen ticaret sicili kayıtlarına göre, davacının, 25.05.2007 tarihinde dava dışı Anonim Şirketin yönetim kurulu üyeliğine seçildiği, aynı tarihte A grubu imza yetkilisi olduğu, şirketin her konuda temsil ve ilzamının A grubu imza sahiplerinden ikisinin müşterek imzası ile mümkün olduğu, diğer taraftan yönetim kurulu üyeliğinin son bulduğu 25.11.2008 tarihine kadar şirketin borçlarından da sorumlu bulunduğu açık olduğundan, bu tarihler arasındaki prim borçlarından (borçların tahakkuk tarihleri de dikkate alınarak) sorumlu olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
     
                 

    Dava,  haczin kaldırılması istemine ilişkindir.
    Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar vermiştir.
    Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Barış Kılıç tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
     Eldeki davada; davalı Kurum tarafından davacının temsil ve ilzama yetkili kişisi olduğu bildirilen dava dışı Anonim Şirketin prim borcu nedeniyle başlatılan icra takibinden dolayı, davacının maaşından kesinti yapılması için çalıştığı işyeri olan TRT’ye gönderilen haciz bildirisi işleminin kaldırılması talep edilmiş; mahkemece, davacıya yapılan tebligatın usulüne uygun olmadığı, ticaret sicil kayıtlarına göre davacının borçlu şirketin yönetim kurulu üyeliğine, 21/05/2007 tarihinde seçilmiş olup davacının şirketi tek başına temsil ve ilzam yetkisinin bulunmadığı, çıkarılan borcun 2007/12-2009/1.aylar arasına ilişkin prim ve işsizlik sigortası primi alacaklarına ilişkin olduğu, ödeme emirlerinin usulüne uygun tebliğ edilmemesi ve davacının borçlu şirketi tek başına temsil ve ilzam yetkisinin bulunmaması sebebiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
     Dava konusu haciz bildirisinin 25.000,00 TL prim ve ferileri borcunu içerdiği, 2007/12-2009/1 dönemleri arasına ilişkin olduğu, davacıya tebliğ edilen ödeme emirlerinin de aynı döneme ilişin olduğu, ancak, tebliğe ilişkin tebliğ alındısı evrakının arka sayfalarının dosya içerisinde bulunmadığı, bu şekilde tebliğin kime ve ne şekilde yapıldığının anlaşılamadığı tespit edilmiştir.
     a)Davacının temsil ve ilzama yetkili kişisi olduğu şirketin prim borcundan dolayı, aylıklarından cebren tahsile geçmeden önce, 6183 sayılı Kanunun 55. maddesi hükmünde öngörülen bilgilerin tümünü içeren bir ödemeye çağrı yazısının, “ödeme emri” nin, tebliğ edilmesi yasal zorunluluktur. Bir başka ifade ile kamu alacağı için davacı hakkında bir “ödeme emri” çıkarılmadan haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması Kanuna aykırıdır. Bu nedenle öncelikle yapılacak iş, davacının aylıklarına konulan haczin dayanağı olan takip dosyalarından gönderilmiş ödeme emrinin tebliğ evrakları tamamen getirtilip irdelenip, davalı vekilinin adreslerin aynı olduğuna dair beyanı üzerinde araştırma yapılarak ödeme emirlerinin usulüne uygun tebliğ edilip edilmediği araştırılmalı, ödeme emri tebliğ edilmemiş ise, davacı hakkında kesinleşmiş bir takip bulunmadığından yapılan haciz işleminin de yasal dayanağı olamayacağından, haciz işleminin iptalinin yerinde olacağı açıktır.

    b)Davacı adına ödeme emri tebliğ edilmiş ve takip kesinleşmiş ise;
    Davanın yasal dayanağını, 506 sayılı Kanunun 80/13. maddesi ve 5510 sayılı Kanunun  88/20. maddesi oluşturmaktadır. 506 sayılı Kanunun 80/13. maddesi hükmüne göre,  tüzel kişiliği haiz bir özel kuruluşta görev yapan bir kişinin primlerin ödenmemesinden işverenle birlikte sorumlu tutulabilmesi için primlerin tahakkuk ve tediyesinde yetkili üst düzey yönetici olması zorunludur. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesinde ise; “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” denilmekte olup, yapılan bu düzenleme ile tüzel kişiliği haiz bir kuruluşta görev yapan yönetim kurulu üyelerinin primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken  ve müteselsilen sorumlu oldukları açıkça belirtilmiştir.
    Yukarıdaki açıklama ışığında, getirtilen ticaret sicili kayıtlarına göre, davacının, 25.05.2007 tarihinde dava dışı Anonim Şirketin yönetim kurulu üyeliğine seçildiği, aynı tarihte A grubu imza yetkilisi olduğu, şirketin her konuda temsil ve ilzamının A grubu imza sahiplerinden ikisinin müşterek imzası ile mümkün olduğu, diğer taraftan yönetim kurulu üyeliğinin son bulduğu 25.11.2008 tarihine kadar şirketin borçlarından da sorumlu bulunduğu açık olduğundan, bu tarihler arasındaki prim borçlarından (borçların tahakkuk tarihleri de dikkate alınarak) sorumlu olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
    Sonuç olarak, mahkemece 25.11.2008-2009/1 dönemleri arasındaki dönem yönünden verilen kabul kararı yerinde görülmüş olup, 2007/12-25.11.2008 dönemleri açısından ödeme emirlerinin usulüne uygun olup olmadığı yeterince araştırılmalı, usulüne uygun olduğuna kanaat getirildiğinde davacı, 2007/12-25.11.2008 (borçların tahakkuk tarihleri de dikkate alınarak)  dönemleri arasında sorumlu olduğundan buna göre hesaplama yapılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendireme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm  bozulmalıdır.
    SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 20.02.2015  gününde oybirliğiyle karar verildi.

     

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ