• İŞ MAHKEMELERİNDE BASİT YARGIILAMA USULÜNÜN UYGULANACAĞI

    İlgili Kanun / Madde
    4857 S.İşK. /41
    6100 S. HMK. /141,316, 319,447

    T.C
    YARGITAY
    7. HUKUK DAİRESİ

    Esas No. 2013/19730
    Karar No. 2014/3563
    Tarihi: 11.02.2014

    l İŞ MAHKEMELERİNDE BASİT YARGIILAMA USULÜNÜN UYGULANACAĞI
    l ZAMAN AŞIMI DEF’İNİN CEVAP VERME SÜRESİ İÇERİSİNDE İLERİ SÜRÜLMESİNİN GEREKMESİ
    l ZAMAN AŞIMI DEFİ’NİN SÜRE GEÇTİKTEN SONRA İLERİ SÜRÜLMESİNİN AÇIK MUVAFAKATİ GEREKTİRMESİ
    l ZAMAN AŞIMI DEFİ’NİN CEVAP DİLEKÇESİNİN ISLAHI YOLUYLA İLERİ SÜRÜLEBİLECEĞİ

    ÖZETİ: Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
    01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
    Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı defi ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
    Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
    Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
    Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür.

    DAVA: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü:
    1.Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.
    2.Davacı vekili, davacının 01/10/1997-03/09/2008 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin 01/09/2008 tarihinde çektiği ihtarname ile iş şartlarının esaslı olarak değiştirilmesi ve ağırlaştırılmasını kabul etmemesi ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmediği gerekçeleriyle haklı nedenle feshettiğini iddia ederek kıdem tazminatı, yıllık izin, ulusal bayram genel tatil ücreti, fazla çalışma alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
    Davalı vekili, davacının iş şartlarının ağırlaştırılmadığını, 30/08/2008-01/09/2008 ve 02/09/2008 tarihlerinde işe gelmediğini, sözleşmesini haklı olarak feshettiklerini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı ve ulusal bayram genel tatil günlerinde çalışıp çalışmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
    Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
    Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
    İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
    Somut olayda davacı tanıklarının davacının Şekerbank'ta geçen çalışma dönemine ilişkin mesai saatleriyle ilgili bilgileri yoktur. Davacı tanıkları sadece kendi çalışma dönemleriyle ilgili bilgi vermişlerdir. Usulü kazanılmış hak ilkesi gereği davacı tanık beyanlarına fazla çalışma ve ulusal bayram genel tatil günleri açısından sadece 2006 yılı açısından itibar edilerek hesaplama yapılmalıdır.
    Davalı işveren davacının 08:00-17:00 saatleri arasında çalıştığını iddia etmiştir. Dosyada bulunan yazıdan işverence 26.09.2007 tarihinde davacının 22.09.2007 tarihinde işe gelmemesinin haklı sebebi bulunup bulunmadığına ilişkin savunması istenilmiştir. Anılan tarih Cumartesi gününe denk gelmektedir. Bankalar haftada 5 gün açık ise de davacının 6.gün şirket bünyesinde aynı mesai düzeni içerisinde çalıştırıldığı anlaşılmaktadır. Davacının Şekerbank'ta çalıştığı dönem içerisinde hafta sonu cumartesi günleri de dahil olmak üzere 08:00-17:00 saatleri arasında bir saat ara dinlenmesi yaparak haftada 48 saat çalıştığı ve 3 saat fazla mesai yaptığının kabulü ile hesaplamanın yapılması gerekirken dosya kapsamıyla uyuşmayan saatler üzerinden hesaplama yoluna gidilmesi hatalıdır.
    3.Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
    Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
    Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
    4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.
    5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7’nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
    Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı defi ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
    Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
    Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
    1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
    Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
    Somut olayda davalı dava dilekçesine karşı süresinde zamanaşımı savunmasında bulunmamıştır. Ancak tanıklara karşı yazılı beyanda bulunurken süresinde olmasa da 09.05.2012 tarihinde zamanaşımı defi ileri sürmüştür. Davalı bilirkişi raporundan sonra da 06.11.2012 tarihinde verdiği yazılı itiraz dilekçesinde zamanaşımı savunmasında bulunmuştur.
    Davacı 06.11.2012 tarihinde davasını ıslah etmiştir. Aynı tarihli duruşmada 06.11.2012 tarihinde ıslah dilekçesi aynı duruşmada okunmuş, davalı vekili aynen "Biz ıslah dilekçesine karşı beyanda bulunmak için süre istiyoruz yazılı beyanlarımızı tekrarla davanın reddine karar verilmesini istiyoruz ancak mahkeme aksi kanaatte ise itirazlarımız doğrultusunda ek rapor alınmasını istiyoruz ayrıca müvekkilimiz şirkette yıllık izin defterleri mevcuttur. Dosyaya ibraz etmemiş olabiliriz ibraz etmek için süre istiyoruz."şeklinde beyanda bulunmuştur. Mahkemece davalıya ıslaha karşı yazılı beyanda bulunmak üzere iki haftalık süre verilmiştir. Davalı iki haftalık süre içerisinde yazılı cevap vermeyerek 11.12.2012 tarihli duruşmada sözlü olarak zamanaşımı defi ileri sürmüştür. Mahkemece zamanaşımının iki haftalık süre içerisinde yapılmadığı gerekçesi ile ıslaha karşı yapılan zamanaşımı defi dikkate alınmamıştır.
    Davalı vekilinin 06.11.2012 tarihli duruşmada ıslah dilekçesi verildiğinde savunmasında yazılı beyanlarını tekrar ettiği, mahkeme aksi kanaatte ise itirazları doğrultusunda yeniden rapor alınması talebinin 09.05.2012 ve 06.11.2012 tarihli dilekçelerindeki zamanaşımı savunmasını da içerdiği dikkate alınmaksızın talebin süresinde yapılmadığı gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozma nedenidir.
    Yapılacak iş, fazla çalışma, ulusal bayram genel tatil alacakları yönünden davalının zamanaşımı savunmasını değerlendirerek çıkacak sonuca göre bir karar vermektir.
    SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 11.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ