• İŞ KAZASI NEDENİYLE DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI İSTEYEN DAVACI EŞİN İLK DERECE MAHKEMESİNCE KARAR VERİLMESİNDEN SONRA VEFAT ETMESİ

    İlgili Kanun / Madde
    6098 S. TBK/51

    T.C.
    YARGITAY
    21. Hukuk Dairesi        

    Esas No. 2018/3879
    Karar No. 2019/2568 
    Tarihi: 04.04.2019

    l İŞ KAZASI NEDENİYLE DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI İSTEYEN DAVACI EŞİN İLK DERECE MAHKEMESİNCE KARAR VERİLMESİNDEN SONRA VEFAT ETMESİ
    l  DESTEK SÜRESİNİN DAVACI EŞİN VEFAT ETTİĞİ TARİH ESAS ALINARAK BELİRLENİP YENİDEN HESAP YAPILMASININ GEREKMESİ

    ÖZETİ Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacı eş ...‘in İlk Derece Mahkemesi kararından sonra, 09.05.2018 tarihinde vefat ettiği, ancak hükme esas alınan 27.11.2017 tarihli ek hesap raporunda davacı eşin PMF1931 yaşam tablosuna göre bakiye ömrünün müteveffa gibi 43 yıl olduğu varsayımı üzerine hesaplama yapıldığı anlaşılmakla davacı eş yönünden fiili gerçek durum gözetilerek 09.05.2018 tarihine göre hesaplama yapılmaması isabetsiz olmuştur.
    Mahkemece yapılacak iş; davacı eş ...‘in 09.05.2018 tarihinde vefat ettiği ve bu tarihe kadar müteveffa eşinden destek alacağı varsayımı ile yeni bir hesap raporu almak ve fakat hükme esas teşkil eden 27.11.2017 tarihli rapordaki doneler dikkate alınarak ve taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklara riayet edilerek rapor neticesine göre bir karar vermekten ibarettir.

    A) Davacı İstemi;
    Davacılar vekili dava dilekçesinde özet olarak; Muris ...'in davalı şirkette uzun yol şoförü olarak 3000 TL-3500 TL ücretle çalıştığı, evli ve iki çocuk babası olduğu, murisin 12/09/2014 tarihinde çalıştığı şirkete ait ... plakalı araç ile yola çıkarak Almanya'ya kara yolu ile yük taşırken 14/09/2014 tarihinde Romanya'da mola verdiği sırada mesai saati içerisinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiği, murisin yoğun iş yoğunluğuna dayamadığı ve hayatını kaybettiği, davalı şirketin davacılardan ...'i çağırarak eşyalarını iade ettiği ve olayın iş kazası olmadığı, kendilerini bağlayan bir husus olmadığını ileri sürerek olayı kapatmaya çalıştığı, işçinin iş sağlığı ve güvenliği açısından hiçbir önlem alınmadığını beyanla davacıların maddi ve manevi taleplerinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    B) Davalı Cevabı;
    Davalı vekili vekili cevap dilekçesinde özet olarak; Dava konusu olan olayın iş kazası olup olmadığının tespitinin gerektiği, davacılar murisinin ağır çalışma koşulları altında çalıştığı iddialarının gerçek dışı olduğu, iş kazasının yalnız başına tazminat için yeterli olmadığı, olayda müvekkili şirket olan işverenin kusurunun bulunmadığı, davacılar murisinin yürütmekte olduğu iş ile ölümü arasında illiyet bağı olmadığı, davacılar murisinin kalp hastası olduğu ve genç yaşta olmasına rağmen olaydan 1 sene önce kalp krizi geçirdiği ve sonrasında yine birtakım operasyonlar geçirdiğini söylediğini savunarak davanını reddini talep etmiştir.
    C) İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
    “..Davanın KISMEN KABULÜ İLE,
    Davacılardan ... yönünden; 
    1- 197.863,51 TL maddi tazminatın, iş kazası olan 14/09/2014 tarihinden itibaren, yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine, 
    2- 12.000 TL manevi tazminatın, iş kazası olan 14/09/2014 tarihinden itibaren, yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine, 
    3- Davacı ...'in maddi ve manevi tazminat yönünden fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, 
    Davacılardan ... yönünden;
    1-Maddi tazminat talebinin SGK tarafından kendisine destekten yoksun kılınmadığından dolayı gelir bağlanmaması nedeni ile sübut bulmadığından reddine, 
    2-Kusur durumu, yakınlık derecesi, ekonomik ve sosyal durumu nazara alınarak 10.000,00 TL manevi tazminatın iş kazası olan 14/09/2014 tarihinden itibaren, yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine,
    3-Manevi tazminat talebi yönünden fazlaya ilişkin taleplerin reddine, 
    Davacılardan ... yönünden;
    1-Maddi tazminat talebinin SGK tarafından kendisine destekten yoksun kılınmadığından dolayı gelir bağlanmaması nedeni ile sübut bulmadığından reddine, 

    2-Kusur durumu, yakınlık derecesi, ekonomik ve sosyal durumu nazara alınarak 10.000,00 TL manevi tazminatın iş kazası olan 14/09/2014 tarihinden itibaren, yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine,
    3-Manevi tazminat talebi yönünden fazlaya ilişkin taleplerin reddine, ..”
    GEREKÇE
    “..Mahkememizce yapılan yargılamalar, dava dilekçesi, davalı tarafların beyanları, dosya arasına katılan bilgi ve belgeler, alınan tanık beyanları, bilirkişi raporu, ıslah dilekçesi, ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
    Davacıların murisi ...'in davalı işveren nezdinde şoför olarak çalıştığı, davalıya ait çekici ve kapalı kasa araç ile Almanya'ya yük taşır iken Romanya'da mola verdiği sırada kalp krizi geçirmesi sonucu vefat ettiği, olayın iş kazası olduğunun ilgili SGM raporu ile sabit olduğu, iş kazası olarak kusur durumunun tespitinin gerektiği, iş verenin çalışanların iş ile ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu, iş sağlığı ve güvenliği kanunu kapsamında çalışanın yaptığı işe de uygun olarak sağlık kontrolünün belli ve rutin aralıklarla yapılmasının gerektiği, dosyaya sunulan belgede bütünsel sağlık kontrollerinin raporlanmadığı, sadece ilgili kişiye sorular sorularak tıbbi anamnez yoluna gidildiği, bu kontrollerin yapılmış olması halinde iş kazasının meydana gelmeyeceği, özellikle 24/09/2013 tarihli kazalıya yapılan işlemin esas alınarak tıbbi kontrolünün yapılmış olmasının işverenin yükümlülüğünde bulunduğu, işe giriş tarihi 10/05/2014 öncesi yapılan bu işlemin devamında uygun tetkikler yapılması ve uluslararası tır şoförü olarak çalışması da nazara alınarak tetkikler sonucunda sefere çıkarılmasının gerektiği, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin usul ve esasları hakkındaki yönetmeliğin içeriği de nazara alınarak belgeli iş güvenliği uzmanı tarafından sadece rapor düzenlenmesiyle yetinilmeyerek işe girişinde ve işin devamı sürecinde bütünsel sağlık kontrol ve muayenesine tabi tutulmasının sağlanmadığı, sağlık durumunun yapacağı işe uygun olup olmadığının denetlenmediği, sonuçta işverenin asli kusurlu olduğu, dosya kapsamı ve olayın oluşuna uygun kusur raporu içeriğine göre davalı işverenin %70 oranında kusurlu olduğu, kusur durumu, davacıların destekten yoksun kalma ve haklarında gelir bağlamaya yönelik SGM'den celbedilen evraklar, davacıların murisinin asgari ücret+ sefer primi usulü ile çalışması nedeniyle hak kazandığı sefer priminin aylık ortalaması da asgari ücrete eklenerek bulunan gerçek ücreti 2.223,00 TL üzerinden hesaplanan maddi zararının davacılardan Fadime Berber yönünden kabulü ile maddi zararın 197.863,51 TL olduğu sonucuna varılmıştır.
    Diğer davacılardan ... ve ...'in sosyal Güvenlik Kurumu tarafından destekten yoksun kalmamaları nedeniyle kendilerine gelir bağlanmadığından maddi tazminat talep haklarının da bulunmadığı sonucuna varılmıştır. 
    Davacılar manevi tazminat taleplerinin bulunduğu, kaza tarihi, olayın oluş şekli, kusur değerlendirmesi, tarafların ekonomik ve sosyal durumu, kaza tarihindeki paranın satın alma gücü nazara alınarak kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. 
    Davalı hakkında açılan davanın, iş kazası oluşumunda kusurlarının bulunduğu sabit olmakla davalı aleyhine açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur...”
    D) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
    “..... 30. İŞ MAHKEMESİ'nin 07/12/2017 tarih ve 2015/103 Esas, 2017/673 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.1 maddesi gereğince davalı vekilinin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,... ”
    GEREKÇE
    “...İstinaf yoluna başvuran davalı yönünden anlaşmazlık konusu hususların incelenmesi:
    1-Hükme esas alınan kusur raporunun usul ve yasaya ve oluşa uygun olup olmadığı.
    İş kazası ile ilgili tüm bilgi ve belgeler (olay ile ilgili iş veya SGK müfettişi raporu,adli soruşturma yapılmışsa bu soruşturma ile ilgili belgeler,kaza tutanakları ve tarafların gösterdikleri deliller ) getirtildikten, olayla ilgili olarak tarafların göstereceği tanıklar da dinlendikten sonra kusur raporu aldırılmalıdır. Kusura ilişkin bilirkişi raporunda,öncelikle maddi olayların doğru bir biçimde tesbit edilmesi gerekir. Bilirkişi raporunda, olayın özelliğine, işgüvenliği ile ilgili mevzuata ve teknolojik gelişmelere göre işverenin hangi önlemleri alması gerektiği,bu önlemlerin alınıp alınmadığı,işverenin işgüvenliği konusunda işçiyi eğitip eğitmediği,işçilerin bu önlemlere uyup uymadıklarını denetleme görevini yerine getirip getirmediği,kazalı işçinin işgüvenliği ilgili önlemlere uyup uymadığı,ağır ve tehlikeli işler ile ilgili mevzuata uygun olarak sağlık raporlarının alınıp alınmadığı gibi hususlar ayrıntılı olarak irdelenmelidir. Kusura ilişkin bilirkişi raporu maddi olayı doğru olarak saptamışsa hükme esas alınır. Kusura ilişkin bilirkişi raporu maddi olayı doğru olarak saptamamışsa hükme esas alınamaz.
    İş kazalarından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davalarında zararlandırıcı olaya neden oldukları ileri sürülen kişi veya kişilerin kusur oranlarının kesin olarak tespiti hem maddi hem de manevi tazminat miktarını doğrudan etkilemesi bakımından önem taşımaktadır. Zira maddi tazminat davalarında sigortalının kazanç kaybının hesaplanmasında davacının kendi kusuru oranında tespit olunan kazanç kaybından indirim yapılacağı gibi manevi tazminat davalarında hükmedilecek manevi tazminat miktarının takdirinde tarafların kusur durumu mahkemece öncelikle dikkate alınacaktır.
    Yerleşik Yargıtay içtihatları gözetildiğinde işverenler iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan madde ile, işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, her türlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü de öngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez. 
    Somut olayda,işçi sağlığı-iş güvenliği konularında uzman ehil bilirkişi kurulundan alınan ve konuyu yukarıda açıklandığı biçimde irdeleyen 28.4.2017 tarihli kusur raporu oluşa uygun bulunmuş,aksine itirazlara itibar edilememiştir.
    2-Hükme esas alınan hesap raporunun (eşe destek payı ve hesaplamada dikkate alınan ücret yönünden) ve dolayısıyla hükmedilen maddi tazminatın usul ve yasaya ve dosya içeriğine uygun olup olmadığı.
    A-Yargıtay’ın eş ve çocukların destek paylarının nasıl belirleneceği konusunda açık bir içtihadı yoktur.Uygulamada değişik destek payı dağıtımı şekilleri vardır. Bunlardan bir tanesi de 5510 sayılı Yasanın 34.maddesine göre ölen sigortalının yıllık kazancının % 70’i üzerinden aylık bağlanacağı esasına göre,ölenin gelirinin % 70’i üzerinden haksahiplerine destek payları hesaplanır.
    Somut olayda ;hesap bilirkişisi Yılmaz Sunar tarafından düzenlenen raporlardaki eşe destek payı tespiti usul ve yasaya ve dosya içeriğine uygundur.
    B-İş kazası sonucu vefata dayalı destek maddi tazminatının hesaplanmasında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Öte yandan, gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır.
    Somut olayda, hesap bilirkişisi Yılmaz Sunar tarafından düzenlenen raporlardaki ücret tespiti usul ve yasaya ve dosya içeriğine uygundur.
    3-Hüküm altına alınan manevi tazminatların usul ve yasaya ve dosya içeriğine uygun olup olmadığı.
    "Genel olarak manevi tazminat, doğrudan doğruya mameleke tesiri olmadığı, karşılığı para olmayan ve ticari değeri bulunmayan bir olgu olan manevi zararı dindirmek için para veya paradan gayri bir tazmin şeklidir.
    İş kazası ve meslek hastalığı sebebiyle manevi tazminat, işçi veya ölümü sebebiyle destek olsun olmasın yakınlar tarafından kazaya sebep olan işveren veya üçüncü kişilerden istenebilir. Manevi tazminat bir defada dava yolu ile talep edilebilir , maluliyet oranı artmadıkça yeniden istenmesi mümkün değildir. Gerçekten üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle manevi tazminatın bölünmesi hukuken mümkün değildir.
    Manevi tazminat işçinin maluliyeti olmasada uğradığı iş kazasında kusurun ağırlığı kendisinde olmadığı takdirde olay sebebiyle uğradığı elem ve acının karşılığı olarak şahsına bağlı bir hakkıdır. Ancak bazı özel durumlarda işçinin yakınları da uğradıkları manevi zararın tazminini işverenden isteyebilirler. Öte yandan açılmış manevi tazminat davasına işçinin mirasçıları tarafından devam edilebilir. Manevi tazminat işçinin ölümü sebebiyle eşi, destek olsun olmasın çocukları, baba- anne ve kardeşleri tarafından da istenilebilir. 
    Hakim manevi tazminatı ; 22/06/1966 tarihli, 7/7 sayılı Yargıtay içtihatı birleştirme kararında gösterilen hukuki esaslar, hak ve nesafet kuralları ile bağdaşmayacak şekilde az veya tazminat isteyenleri zengin edebilecek kadar çok miktarda olmamak üzere serbestçe taktir etmelidir.
    Manevi tazminat davaları da maddi tazminat davaları gibi olay tarihinden itibaren 10 yıllık zaman aşımına tabidir. 
    İşçi veya hak sahiplerine olaydan sonra bir ödeme yapılıp ibraname alınmış ise bunun işverenin borcunu ortadan kaldırması gerekir. Ancak, ibranamenin miktar taşıması, ve bu miktarın dava yoluyla alınabilecek miktara yakın olması gerekir. Aksi takdirde ibraname içindeki miktar için makbuz olarak kabul edilerek tazminattan düşülür. 
    Şayet ibraname miktar içermiyorsa, işçi veya hak sahibinin iyi niyetli olup olmamasına göre durum değerlendirilmelidir. 
    İş kazası nedeniyle hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminat için davalı tarafın temerrüde düşürülmesine gerek bulunmadığından olay tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir. " ( Doç. Dr. Cevdet İlhan Günay / İş Davaları / ... 2009/ Sayfa: 578-579)
    Gerek mülga B.K'nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne göre Hakim: ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir. Hakimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
    Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir. 
    Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370) 
    Bu açıklamalar sonrasında somut olayda; ilk derece mahkemesince; 
    davacı ... (ölenin eşi) için hükmedilen 12.000,00 TL. davacı ... (ölenin kızı) için hükmedilen 10.000,00 TL. davacı ...(ölenin kızı) için hükmedilen 10.000,00 TL.manevi tazminat dosya içeriğine uygundur.
    Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, İlk Derece Mahkemesinin objektif, mantıksal ve hayatın olağan akışına uygun, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile İlk Derece Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir. 
    B-Davalı vekilinin kararın icrasının istinaf inceleme sonucuna kadar ertelenmesi gerekir talebi vardır. Dairemizce yasal koşulları oluştuğundan; takibe konu ilam hükmünün, istinaf incelemesi sonucunda kesin olarak karar verilmesi halinde karar tarihine kadar, temyiz yolu açık olarak karar verilmesi halinde temyiz başvuru süresinin sonuna kadar İCRANIN GERİ BIRAKILMASINA ( 8.2.2018 ) tarihinde karar verilmiştir.
    C-Kamu düzeni açısından maddi-hukuki durumun incelenmesinde; ilk derece mahkemesinin kararında Dairemizce re'sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık hallerinden hiç birisinin bulunmadığı saptanmıştır..”
    E) Davalı Temyiz Nedenleri;
    Kusur ve hesap yönünden yapılan değerlendirmelerin hatalı olduğu, olayda şirketin kusuru bulunmamakla birlikte aksi düşünüldüğünde de atfedilen % 70 kusur oranının ağır olduğu, ddavacıların murisinin yürütmekte olduğu iş ile ölümü arasında illiyet bağı bulunmadığı, Vefat edenin kalp hastası olduğu, davalı şirkette çalışmadan önce kalp krizi geçirdiği, sonrasında anjiyo olup kalbine stent takıldığı, ancak bu hastalığın gizlendiği, işverenin kusuru bulunmadığı, vefat edenin kullanmış olduğu tır içinde iki adet karton sigara ve bir şişe viski bulunduğu, otopsi belgesi de tercüme ettirilerek tüm belge ve kayıtların birlikte değerlendirilmesi gerektiği, Eşe destek payının hatalı belirlendiği, gelirinin 2/3’nün davacı eşe verilmesinin olağan olmadığı, müteveffanın kendisinden fazla eşine gelir ayırmasının mümkün olmadığı, Hesaplamada dikkate alınan ücretin hatalı olduğu, maddi tazminatın reddi gerektiği, manevi tazminatın da reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
    F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
    1-Davacılar ..., ... ve ... hakkındaki Manevi tazminatlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; 
    Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/1-(a) maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362/2. maddesinde; ''Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.'' denilmektedir. 
    Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi 20/07/2016-01/12/2016 tarihleri arasındaki ilamlar için 25000 TL, 02/12/2016-31/12/2016 tarihleri arasında 40000 TL, 01/01/2017-31/12/2017 tarihleri arasında 41530 TL ve 01/01/2018 tarihinden sonra verilen kararlar için 47530 TL'dir. 
    Dava ve ıslah dilekçesi birlikte değerlendirildiğinde; Mahkemece davacı eş ... ’ye 197.863,51 TL maddi tazminat ile 12.000 TL manevi tazminatın; davacı çocuk ... ve ... ’ye ayrı ayrı 10.000 TL manevi tazminatın iş kazası tarihi olan 14/09/2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacılara verilmesine, davacı çocukların maddi tazminat talepleri ile fazlaya dair talebin ise reddine hükmedildiği; davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 28.Hukuk Dairesince verilen 12/04/2018 tarihli karar ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği; bu kararın davalı vekilince temyize getirildiği dikkate alındığında, hükmedilen manevi tazminat miktarının her bir davacı yönünden karar tarihi itibariyle 47530 TL’lik temyiz sınırının altında kaldığı açıktır. 
    O halde Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti olmayıp, davalı vekilinin temyiz itirazlarının 6100 sayılı HMK'nın 362/1-a ve 2, 366 ve 352. maddeleri uyarınca REDDİNE,
    2- Davacı ... hakkındaki Maddi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; 
    Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenlerine göre; davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
    Dava, sigortalının 14/09/2014 tarihli iş kazası sonucu vefatı nedeniyle davacı eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
    Mahkemece, davacı eş ... ’ye 197.863,51 TL maddi tazminat ile 12.000 TL manevi tazminatın; davacı çocuk ... ve ... ’ye ayrı ayrı 10.000 TL manevi tazminatın iş kazası tarihi olan 14/09/2014 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacılara verilmesine, davacı çocukların maddi tazminat talepleri ile fazlaya dair talebin ise reddine karar verilmiştir.
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacı eş ...‘in İlk Derece Mahkemesi kararından sonra, 09.05.2018 tarihinde vefat ettiği, ancak hükme esas alınan 27.11.2017 tarihli ek hesap raporunda davacı eşin PMF1931 yaşam tablosuna göre bakiye ömrünün müteveffa gibi 43 yıl olduğu varsayımı üzerine hesaplama yapıldığı anlaşılmakla davacı eş yönünden fiili gerçek durum gözetilerek 09.05.2018 tarihine göre hesaplama yapılmaması isabetsiz olmuştur.
    Mahkemece yapılacak iş; davacı eş ...‘in 09.05.2018 tarihinde vefat ettiği ve bu tarihe kadar müteveffa eşinden destek alacağı varsayımı ile yeni bir hesap raporu almak ve fakat hükme esas teşkil eden 27.11.2017 tarihli rapordaki doneler dikkate alınarak ve taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklara riayet edilerek rapor neticesine göre bir karar vermekten ibarettir.
    Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir. 
    G) SONUÇ: Yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca, temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine ve kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine 04.04.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi. 

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ