• DAVACI DAVAYI BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLARAK AÇTIĞINI BELİRTMEDEN RE’SEN MAHKEMENİN DAVANIN BELİRSİZ ALACAK OLDUĞUNU BELİRTEREK USULDEN RET KARARI VERMEYECEĞİ

    YARGITAY
    22. HUKUK DAİRESİ
     
    Esas No.
    Karar No.
    Tarihi:
     2015/23324
    2017/28451
    12.12.2017
    İlgili Kanun / Madde

    4857 S. İşK. /32
    6100 S.HMK/107

     
       
    • DAVACI DAVAYI BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLARAK AÇTIĞINI BELİRTMEDEN RE’SEN MAHKEMENİN DAVANIN BELİRSİZ ALACAK OLDUĞUNU BELİRTEREK USULDEN RET KARARI VERMEYECEĞİ
    • DAVININ TÜRÜ BAKIMINDAN BELİRLEYİCİ OLANIN DAVACI TARAFIN İRADESİ OLDUĞU
    • DAVANIN BELİRİŞİZ ALACAK MI KISMİ DAVA MI OLDUĞU KONUSUNDA TEREDDÜT YAŞANDIĞINDA DAVACIYA SÜRE VEREREK AÇILMA YAPMASININ İSTENMESİ GEREKTİĞİ
     
    ÖZETİ   Davacı, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürmediği halde, mahkemenin davayı kendiliğinden belirsiz alacak davası olarak nitelemesi doğru olmamıştır. Davanın türü bakımından belirleyici olan davacı tarafın iradesidir. Bu itibarla, şayet açılan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğu konusunda tereddüt mevcut ise, bu durumda davacıya HMK’nun 119/2 hükmü gereği bir haftalık kesin süre verilerek davanın türünü açıklaması sağlanmalı; davacının beyanına göre, yukarıda açıklanan esaslar dairesinde bir değerlendirme yapılarak karar verilmelidir. Mahkemece hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın usullden reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir

                   
     
         
                 

    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

    Davacı İsteminin Özeti:
    Davacı, iş sözleşmesinin işverence haklı bir sebep olmadan feshedildiğini, davalı ile yapılan anlaşma çerçevesinde kıdem ve ihbar tazminatının ödenmesine karar verildiği, ancak kıdem tazminatı ödenmesine rağmen ihbar tazminatının ödenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla 500.00 TL ihbar tazminatı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabının Özeti:
    Davalı vekili, davacı ile işveren arasında kıdem ve ihbar tazminatının ödenmesi konusunda herhangi bir anlaşma bulunmadığını, davacının alacaklarının banka yoluyla ödendiğini, davacının ibraname imzaladığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkeme Kararının Özeti:
    Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir. 
    Temyiz Başvurusu:
    Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
    Gerekçe:
    Taraflar arasındaki uyuşmazlık davanın belirsiz alacak davası olup olmadığı hususundadır.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesine göre,
    "(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
    (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
    (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir."
    6100 sayılı Kanun’un kısmi davayı düzenleyen 109. maddesine göre ise;
    (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
    (2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.) 
    (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.
    Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.
    Bu noktada ... da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır (H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, ... 2013, s. 454). Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı Kanunun 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir (Dairemizin 31.12.2012 tarih 2012/30463 esas 2012/30091 karar sayılı kararı).
    6100 sayılı Kanunun 110. maddesinde düzenlenen, davacının aynı davalıya karşı birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini aynı dava dilekçesinde ileri sürmesi olarak tanımlanan davaların yığılması (objektif dava birleşmesi) halinde, talep sayısı kadar dava bulunduğu kabul edildiğinden ve aynı Kanunun 297/2. maddesi uyarınca da her bir talep bakımından ayrı ayrı hüküm verilmesi gerektiğinden, bu durumda da dava dilekçesinde ileri sürülen taleplerin belirsiz alacak olup olmadığının her bir talep bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir. 
    Tüm bu açıklamalar sonucunda şunu belirtmek gerekir ki, iş hukukundan kaynaklanan alacaklar bakımından baştan belirli veya belirsiz alacak davası şeklinde belirleme yapmak kural olarak doğru ve mümkün değildir. Bu sebeple iş hukukunda da belirsiz alacak davasının açılabilmesi, bu davanın açılması için gerekli şartların varlığına bağlıdır. Eğer bu şartlar varsa, iş hukukunda da belirsiz alacak davası açılabilir, yoksa açılamaz (C. Simil, Belirsiz Alacak Davası, I. Bası, İstanbul 2013, s. 414). Keza aynı şey kısmi dava için de söz konusudur.
    Somut olayda, davacı dava dilekçesinde belirsiz alacak veya kısmi alacak ifadelerini kullanmadan, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 500.00 TL ihbar tazminatı alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Mahkemece ön inceleme duruşmasından sonra tahkikat aşamasına geçilmiş, tahkikat duruşmasının yapıldığı 2. celsede davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir. Mahkemece davacının çalışma süresini en son ücretini ve alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarı ile tazminatı hesabına esas aylık para veya para ile ölçülebilen menfaatleri belirleyebilecek durumda olduğu, ihbar tazminatı alacağının belirsiz alacak olmadığı, bu sebeple belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçeleriyle davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmiş ise de, verilen karar hatalı değerlendirmeye dayanmaktadır. Davacı, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını ileri sürmediği halde, mahkemenin davayı kendiliğinden belirsiz alacak davası olarak nitelemesi doğru olmamıştır. Davanın türü bakımından belirleyici olan davacı tarafın iradesidir. Bu itibarla, şayet açılan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğu konusunda tereddüt mevcut ise, bu durumda davacıya HMK’nun 119/2 hükmü gereği bir haftalık kesin süre verilerek davanın türünü açıklaması sağlanmalı; davacının beyanına göre, yukarıda açıklanan esaslar dairesinde bir değerlendirme yapılarak karar verilmelidir. Mahkemece hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın usullden reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. 
    Sonuç: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.12.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ