• ANAYASAL YORUM İLKESİ

    İlgili Kanun / Madde
    6356 S. STK/25
    T.C
    ANAYASA
    MAHKEMESİ KARARI

    Baş.V. No. 2020/22386
    RG. T. Sayı18/8/2023-32283
    Tarihi: 7/6/2023

    ANAYASAL YORUM İLKESİ
    SENDİKA HAKKININ KORUNMASINDA MENFAAT DENGESİ
    İSTİNAF AŞAMASINDA YETERLİ BİR YARGISAL İNCELME YAPILMADAN KARAR VERİLMESİNİN DEVLETİN SENDİKA HAKKI-NIN KORUNMASINA İLİŞKİN POZİTİF EDİM YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ YERİNE GETİRMEDİĞİ ANLAMINA GELECEĞİ

    ÖZETİ: Diğer bir ifadeyle Anayasa'ya uygun yorum ilkesi hâkimin hukuk kurallarını yorumlama serbestîsinin sınırını oluşturmaktadır. Dolayısıyla hâkimin bir hukuk kuralının anlam ve kapsamını tespit ederken Anayasa'yı ve anayasal ilkeleri hesaba katmaması Anayasa'nın normlar hiyerarşisinin tepesinde yer almasını anlamsız hâle getirir. Bu bağlamda Anayasa kâğıt üzerinde kalan bir metin değil yaşayan, hukuk sistemini yönlendiren, her türlü kamusal tasarrufta gözetilmesi gereken hukuki bir belgedir (Mehmet Fatih Bulucu [GK], B. No: 2019/26274, 27/10/2022, § 76). Anayasa hükümlerinin bağlayıcılığının gereği olarak hâkimin maddi hukuk hükümlerini uygularken temel hak ve hürriyetlere ilişkin sınırlama ölçütlerini ve güvenceleri öncelikle dikkate alması anayasal bir gerekliliktir.
    32. Bununla birlikte sendika hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için her iki tarafın menfaatlerinin de mümkün olduğunca dengelenmesi ve taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca yol açılmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52; Kemal Kılıç, § 61). Bu noktada Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, başvurucuların sendikal nedenlerle işten çıkarıldıkları gerekçesiyle açtıkları davalarda devletin pozitif yükümlülüğünün gerektirdiği şekilde yargısal bir değerlendirme yapılıp yapılmadığına, özellikle derece mahkemelerinin kararlarının konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediğine ilişkindir.
    Eldeki başvuruda ilk derece mahkemeleri, tanık beyanları ile bu beyanları doğrulayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından ve Sendikadan alınan bilgiler ışığında fesihlerin sendikal nedene dayandığına kanaat getirmiştir. İlk derece mahkemeleri kararlarında başvurucuların benzer gerekçelerle ve yakın tarihlerde işten çıkarıldığına vurgu yapmıştır. Ayrıca davalı işyerinde KOOP-İŞ Sendikasına üyeliklerin 2017 yılının 7. ve 8. aylarında yoğunlaştığını, Sendikaya üye olan on üç kişiden on ikisinin bu iki aylık dönemde üye olduğuna, yedi sendika üyesi çalışanın da bu dönemde iş sözleşmelerinin feshedildiğine, sendika üyeliğinden çekilen dört işçiden üçünün ise davalı işyerinde çalışmaya devam ettiğine dikkat çekmiştir.
    Buna karşın Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucuların işyerinde herhangi bir sendikal faaliyette bulunmadığını söyleyen davacı tanıklarının beyanlarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır.
    Somut olayda başvurucuların iş sözleşmelerinin sendikaya üye olmaları nedeniyle feshedildiğini düşünen tanıklar, başvurucuların mesai saatleri sonrasında kendilerini sendika konusunda bilgilendirdiklerini beyan etmiştir. Özellikle tanıklardan H.I. başvurucuların sendikal örgütlenmenin başını çektiğini, mesai sonrası iş arkadaşlarıyla yaptıkları toplantılar sonrasında sendikalı sayısının arttığını ifade etmiştir. Tanıklar; davalı işyerinde çalışanların sosyal haklarının ödenmemesi nedeniyle oluşan memnuniyetsizlik ve huzursuzluk ortamında sendikalaşmanın arttığını, sendikaya üye olan işçilerin güvenlik görevlisi ile takip edildiğini, iş sözleşmelerinin başvurucuların yetersizlikleri nedeniyle değil sendika üyesi olmaları nedeniyle feshedildiğini o sırada bildiklerini ve aralarında konuştuklarını ifade etmiştir. Tanıklar, olayların meydana geldiği tarihte işçilerin sendikaya üye olmalarının yasak olduğunu, sendikalı personelle diyaloğa girilmesinin yönetimce istenmediğini, işe alınırken sendika üyesi olup olmamanın önemli bir kriter olduğunu, sendika üyesi olan işçilere baskı yapıldığını, daha fazla iş verildiğini ve mesai yaptırıldığını belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesinde, aleyhe olan tanık beyanları dikkate alınmış ancak lehe olan ve ilk derece mahkemesince değerlendirme konusu yapılan tanık beyanlarına değinilmemiştir. O hâlde Bölge Adliye Mahkemesinin yeterli bir gerekçe ile tanık beyanlarını bütünüyle irdeleyerek karar verdiği söylenemeyecektir.
    Diğer yandan Bölge Adliye Mahkemesi başvurucuların iş sözleşmelerinin feshedildiği dönemde sendikalı çalışanlar için %0,2-0,5 aralığında düşüş oranı olduğunu tespit etmiş ve bunun da işveren tarafından özellikle sendika üyesi işçilerin işten çıkarılmadığına dayanak olarak göstermiştir. Başvurucuların mensubu olduğu KOOP-İŞ Sendikası bakımından işyerinin Türkiye geneli uygulamasına bakıldığında fesihten önceki ve sonraki altı aylık dilimde üye olan 35 kişiden 30'unun üyeliğinin iş sözleşmesinin feshedilmesi ya da üyelikten çekilmesi nedeniyle sonlandığı anlaşılmıştır. Davalı işyeri (Bursa şubesi) yönünden ise 13 işçiden 11'inin sendika üyeliğinin iş sözleşmesinin feshedilmesi ya da üyelikten çekilme nedenlerinden biriyle sona erdiği görülmüştür. Üstelik sendika üyeliğinden çekilenlerin önemli bir bölümünün çalışmaya devam ettiği gözardı edilmemelidir. Bu bakımdan davalı işyerinde fesih öncesi ve sonrası altı aylık zamanda KOOP-İŞ Sendikasının yaklaşık %85 oranında üye kaybı yaşadığı tespit edilmiştir. Anılan veriler esas alınmadan Bölge Mahkemesi kararında "işverenin sendikalı işçileri işten çıkarttığına dair bir uygulamanın bulunmadığı" tespitinde bulunmuştur. Bu durumda somut olayda başvurucuların işlerini kaybettiği gözönüne alındığında ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmaksızın sendikal feshin gerçekleşmediği şeklindeki sonuç başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemiştir. Dolayısıyla işverenin menfaatleri ile başvurucuların sendika hakkının korunması arasında kurulması gereken adil denge başvurucular aleyhine bozulmuştur.
    Neticede somut başvuruya konu davalarda ilk derece mahkemelerince ilgili delil ve olgular detaylı bir şekilde değerlendirilmişken Bölge Adliye Mahkemesi "başvurucuların sendikal faaliyette bulunmadığı" ve "işverenin sendikalı işçileri işten çıkarma kastının olmadığı" gerekçeleriyle yetinerek gerek Yargıtay gerek Anayasa Mahkemesi tarafından benimsenen kriterleri dikkate almamıştır. Devletin pozitif yükümlülükleri, işveren tarafından yapılan müdahaleyle ilgili olarak usule ilişkin güvenceler kapsamında oluşturulan yargısal mekanizmaların etkili bir şekilde işletilmesini ve derece mahkemelerinin konuyla ilgili ve yeterli gerekçe ortaya koymasını gerektirmektedir. İstinaf aşamasında yeterli bir yargısal inceleme yapıldığı, gerekçesinin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. Somut olayın koşulları altında devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getiremediği sonucuna ulaşılmıştır.
    I. BAŞVURUNUN KONUSU
    1. Başvuru, iş sözleşmeleri feshedilen başvurucuların sendikal tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle sendika hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
    II. BAŞVURU SÜRECİ
    2. Aynı mahiyetteki dosyalar konu bakımından hukuki irtibat bulunması nedeniyle bu dosya üzerinde birleştirilmiştir.
    3. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
    4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
    III. OLAY VE OLGULAR
    5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
    6. Kısa adı KOOP-İŞ olan Türkiye Kooperatif, Ticaret ve Büro İşçileri Sendikası (Sendika) 1961 yılında kurulmuştur. Hâlen Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyona bağlı olarak ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar iş kollarında faaliyet göstermek üzere örgütlenen sendikadır. Davalı işyeri ise 1996 yılından beri Türkiye'nin birçok ilinde hizmet veren, ev ve bahçe malzemelerinin satıldığı yapı markettir.
    7. Başvurucular 2010 yılından beri davalı işyerinin Bursa şubesinde çalışmıştır. Başvurucu Ünal Yüce 18/3/2010 tarihinde KOOP-İŞ üyesi olmuş, başvurucunun iş sözleşmesi işyeri düzenini bozduğu gerekçesiyle 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinin (II) numaralı bendinin (e) ve (h) alt bentleri kapsamında 31/8/2017 tarihinde tazminatsız olarak feshedilmiştir. Diğer başvurucular 15/8/2017 tarihinde KOOP-İŞ Sendikasına üye olmuş; başvuruculardan ikisinin iş sözleşmeleri 31/8/2017 tarihinde, diğerinin iş sözleşmesi 7/9/2017 tarihinde feshedilmiştir. Bu başvurucuların iş sözleşmeleri de işyeri düzenini bozdukları gerekçesiyle 4857 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (II) numaralı bendinin (e) ve (h) alt bentleri kapsamında tazminatsız sonlandırılmıştır.
    8. Başvurucular iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiği iddiasıyla işe iade ve sendikal tazminat talepli dava açmıştır. Davacılar iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiğini ispat edebilmek için tanık deliline başvurmuştur. İlk derece mahkemelerinde dinlenen davacı tanıklarının beyanlarının ilgili kısmı şöyledir:
    Tanık R.K: "Ben 2017 yılında 6 ay kadar davalı iş yerinde çalıştım. Şubat - Ağustos dönemi diye hatırlıyorum. Davacı Emrah Üzegül benim ahşap bölümünde bölüm şefimdi. ...Davacı sendikaya üye olmaktan dolayı işten çıkarıldı. Ağustos ayı B. firması açısından özlük haklarının iyileştirilmesi taleplerinin yoğun olduğu bir dönem oldu. Zira çalışanların sosyal hakları ödenmiyordu. Memnuniyetsizlik ve huzursuzluk vardı. Kaçınılmaz olarak bir sendikal süreç başladı. O dönemde 3-4 kişi 5'er dakika arayla işten çıkarıldı. Davalının davacının yetersizliği ve benzeri iddiaları gerçeği yansıtmıyor. Olduysa da ben görmedim. Benim kanaatim davacının iş akdine son verilmesi Koop- İş Sendikası üyesi olması sebebiyledir. Ben üye olmadım. Ben dış firma elemanı olduğum için de üye olmayı düşünmedim. Ayrıca bizim B. çalışanlarına göre sosyal haklarımız çok daha iyiydi. Bu nedenle de düşünmedim. Sendikal faaliyetlerde öne çıkan ve lider kabul edebileceğimiz isimleri bilmiyorum... Serkan Kara, Emrah Üzegül ve Ünal Yüce'nin sendikal faaliyetlerde öne çıktığını hatırlamıyorum ama peşlerine güvenlik görevlisi taktıklarını biliyorum. Zira bir araya geldiğimiz zamanlarda bu mesele gündem konusu olurdu. Sendikal faaliyetten benim anladığım çalışanların sendikaya üye olmasıdır. Çalışanlar arasında da sendikal bir propagandaya şahit olmadım. Bu faaliyetler de zaten mesai saatleri dışında yapılırdı. Davacının maaşı çok düşüktü. Sabah, akşam ya da gece orada onu çalışırken görürdüm. Fazla mesai aldığını bilmem..."
    Tanık S.A: "Ben davalı iş yerinde Eylül 2014 - Eylül 2017 tarihleri arasında çalıştım, davacılar Emrah Üzegül, Yasin Altay, Ünal Yüce ve Serkan Kara ile birlikte çalıştık. Davacı Emrah, Serkan ve Ünal benden 1 ay önce, Yasin Altay 2-3 hafta önce işten ayrıldı...Davacılar Koop - İş üyesi oldukları için işten çıkarıldı... Ağustos ayında 10 kadar çalışan sendika üyesi oldu. Bunların 6 tanesi işten çıkartıldı. 4 tanesi sendika üyesi olmasına rağmen işe devam ettiler. Sendikadan istifa etmediler. Davacılar mesai saatleri dışında sendikal faaliyetlerle ilgili bizi bilgilendiriyordu... Sendika üyesi olmamız yasaktı. Sendikalı personelle diyaloğa girilmezdi. Sendika üyesi arkadaşlar yanımıza geldiğinde yöneticiler gelip ne konuştuğumuz konusunda soru sorarlardı. Sendika üyesi çalışanlar müşteri kılığında gelen güvenlik görevlisi tarafından her gün kontrol altındaydı. İş yerinde prensip olarak sendikal üyelik söz konusu olamazdı. İşe girerken sordukları sorulardan biri de sendika üyeliğimizin olup olmadığıydı. Üye olan arkadaşlara ayrılmaları yönünde ciddi baskı yapıldığını biliyorum. Aynı şey bize de yapıldı. Sendika üyesi olmayalım ve onlarla birlikte olmayalım diye uyarıyorlardı. Yanlarına çağırmak suretiyle üye olunmaması yönünde tavsiyede bulunuyor, şartların iyileşeceği yönünde de umut veriyorlardı. Davacılar iyi çalışanlardı... biz genel olarak çok yoğun çalışırdık... Bu yoğun çalışmanın karşılığında da asgari ücrete ilaveten 100,00 - 150,00 TL ödenirdi..."
    Tanık Ö.H: "... davacı Yasin Altay'ı iş arkadaşım olması nedeniyle tanıyorum... davacı benden 3 ay önce işten ayrıldı. Davacı işveren tarafından sendika yüzünden işten çıkartıldı. Davacı Koop-İş Sendikasına üyeydi, işveren sendikalı çalışan istemiyordu, sendikaya giren arkadaşları işten çıkarttı, davacının işten çıkarıldığı gruptan 1 ay kadar önce başka bir grup arkadaşımız daha işten çıkartıldı, bu arkadaşlarımız da sendika üyesiydi, iş yerinde baskı vardı... İşveren dışarıdan kişi tutup müşteri gibi mağaza içerisinde dolaştırıyordu, arkadaşların sendikalı olup olmadığını soruyorlardı, bana da hep aynı kişi bu şekilde sorular sordu... bu kişi durmadan işverenin odalarına gittiği için biz bu kişinin işveren tarafından tutulduğu sonucuna ulaştık... davacının iş yerinde herhangi bir sendikal çalışmasına şahit olmadım... işveren davacının sendika üyesi olduğunu öğrendikten sonra, davacı bölüm şefi olduğu için daha çok iş vermeye başladı, davacı daha fazla mesai yapmaya başladı, ben davacıyla aynı vardiyada çalıştım... Son güne kadar davacı işini yapmaya devam etti, son gün işten çıkarıldı. Baskı üzerine Koop-İş sendikasından istifa eden 2 arkadaşım vardır, bu arkadaşlar halen iş yerinde çalışmaktadır... sendikalı olup çalışmaya devam eden tanıdığım yoktur..."
    Tanık H.I: "Ben 2010-2017 yılları arasında davalı yanında satış danışmanı olarak çalıştım... Davacı Ünal Yüce benden önce işten ayrıldı... Davacı sendikaya üye olduğundan işten çıkartıldı, ben de sendikaya üyeydim, aynı dönemde üye olduk, işverene biz haber vermedik ancak sistemsel olarak haberdar olmuşlar... İş yeri haberdar olduktan sonra bize baskı yaptı, önceki dönemde gece çalışmalarımız olurdu ancak sendikaya üye olduğumuzdan haberdar olunduktan sonraki dönemde gece çalışmalarımız arttı ve farklı bölümlerde çalıştırılmaya başlandık, işveren tarafından dışarıdan sivil özel güvenlik görevlileri getirildi, bu kişiler müşteri kılığında dolaşır, müşteri gibi de bizi şikayet ederlerdi... davacı ve sendikaya üye olan diğer şeflere üyelik öncesi dönemde önem verilir, önemli görevler verilir, toplantılara davet edilirlerdi ancak üyelik sonrası dışlandılar, toplantılara davet edildiler ancak ilişkiler soğudu... Davacı çalıştığı dönemde işine önem veren, saatlerine dikkat eden ve sorunsuz bir çalışan idi... davacı ile birlikte Emrah Üzegül ve Serkan Kara isimli kişileri de işten çıkardılar, bu kişileri de bildirdikleri nedenler olmaksızın işten çıkardılar, sendikal faaliyet kapsamında ilk olarak 6 kişi, ben, Yasin, Y., Serkan, Ünal ve Emrah idik. Bu 6 kişi sendikal faaliyet kapsamında -iş çıkışı- çalışan arkadaşlarımızla toplantılar yaptık, bunun sonrasında sendikaya üye olan kişi sayısı arttı, iş veren bunu duyduktan sonra bu hareketi başlatan aktif 6 kişinin işine son verdi, diğer çalışanları da ikna etti ve sendikadan bu kişileri çıkardılar... İşveren sendikanın markete girmesini istemezdi, bizim de sendikalı olduğumuzu bilmelerine rağmen sendikadan bahsetmezlerdi... Son dönemde iş yerinde maddi ve manevi olarak koşullar olumsuz yönde değişmişti, biz bunları şeflerimiz aracılığı ile işverene ilettik ancak herhangi bir düzelme olmadı, bundan sonra sendikaya üye olduk ancak sendika üyeliğimizin başlamasından kısa bir süre sonrada işimize son verildiğinden herhangi bir işlem yapamadık"
    9. İlk derece mahkemelerinden olan Bursa 9. İş Mahkemesinin dosyasında yer alan 18/9/2020 tarihli bilirkişi raporunun ilgili kısmı şöyledir:
    "... Sendikadan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından talep edilen belgeler doğrultusunda ... Fesih öncesi ve sonrası 6 aylık dönemde davalı iş yerinin 10 farklı şubesinde, toplam 35 işçinin Koop-İş Sendikasına üye olduğu, sendika üyesi 15 işçinin üyelikten çekildiği, 15 işçinin iş akitlerinin sona erdiği, üyelikten çekilen 12 işçinin iş yerinde çalışmaya devam ettiği anlaşılmıştır. Davalı iş yerinin Bursa şubesi yönünden ise fesih öncesi ve sonrası 6 aylık dönemde toplam 13 işçinin Koop-İş Sendikasına üye olduğu, 4 işçinin üyelikten çekildiği, 7 işçinin iş akdinin sona erdiği, üyelikten çekilen 3 işçinin iş akitlerinin devam ettiği görülmüştür."
    10. İlk derece mahkemeleri davaları kabul etmiş ve iş sözleşmelerinin feshinin sendikal sebeplere dayanması nedeniyle 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 25. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca başvuruculara bir yıllık brüt ücretleri tutarında sendikal tazminat ödenmesine hükmetmiştir.
    11. Kararların gerekçesinde, işverenin başvurucuların KOOP-İŞ Sendikasına üye olmalarından hemen sonra üst üste tutanaklar tuttuğuna ve akabinde iş sözleşmelerini aynı gerekçelerle sonlandırdığına dikkat çekilmiştir. Kararlarda; fesih yazılarında birçok eylem sayıldığı hâlde hiçbir eylem hakkında yer, zaman, olay bildirilmediği, fesih nedeninin somutlaştırılmadığı vurgulanmıştır. Ayrıca dinlenen tanıkların beyanları doğrultusunda başvurucuların ve diğer işçilerin yoğun çalışma temposu ve ağır iş yüküne karşın iyileştirilmeyen özlük hakları ve arttırılmayan ücretlerini gerekçe göstererek başlattıkları sendikal örgütlenme çabasına işverenin sert tepki gösterdiği, öncelikle tavsiye ve telkinlerle sonuç alınmaması durumunda baskı ve tehditlerle örgütlenmeye engel olmaya çalıştıkları belirtilmiştir. Gerekçeli kararlarda; işverenin bu amaçla işyerinde müşteri kılığında özel güvenlik personeli istihdam ettiği, üyelikten ayrılmayanların iş sözleşmelerini farklı gerekçelerle sonlandırdığı, bu şekilde işyerindeki sendikal faaliyetleri engellemeye çalıştığı kanaatine ulaşılmıştır.
    12. İlk derece mahkemesi kararlarının istinaf yargı yoluna götürülmesi üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi, ilk derece mahkemesi kararlarının ortadan kaldırılmasına ve davaların yeniden görülmesi için gönderilmesine karar vermiştir. İstinaf merciinin aynı gerekçelerle kurduğu hükümlerde, ilk derece mahkemelerince iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiği kabul edilmiş ise de yeterli araştırma ve incelemenin yapılmadığı belirtilmiştir. İstinaf değerlendirmesine göre davalı şirketin fesihten önceki ve sonraki altı aylık dönem bordroları istenerek işten çıkarılan ve işe alınan işçilerin toplam sayıları tespit edilmeli, işten çıkarılan işçilerin sendika üyelik fişleri ile işten ayrılış bilgileri istenmeli, davalı işyerinde fesih tarihi itibarıyla çalışanlardan kaç işçinin sendika üyesi olduğu belirlenmelidir. Ayrıca kaç işçinin üyelikten çekildiği, üyelikten çekilenlerden çalışmaya devam eden işçi bulunup bulunmadığı, işten çıkarılan işçilerin tamamının sendika üyesi olup olmadığı, davalı işyerinde çalışmasını sürdüren sendika üyesi işçilerin bulunup bulunmadığı, sendikanın yetki başvurusu olup olmadığı, davacının aktif sendikal faaliyetleri olup olmadığı, fesihte bunların etkili olup olmadığı gibi hususlar etraflıca araştırılmalı, davacı tanıklarının aleyhe beyanları da gözönünde tutulmalıdır.
    13. Bölge Adliye Mahkemesinin ortadan kaldırma kararları üzerine ilk derece mahkemeleri yeniden yaptıkları yargılama sonucunda davaların kabulü ile başvuruculara sendikal tazminat ödenmesine karar vermiştir. İlk derece mahkemeleri gerekçeli kararlarında önceki gerekçelerini tekrarlamıştır. Bunun yanı sıra mahkemeler; davalıya ait işyerinde başvurucuların iş sözleşmelerinin feshedildiği tarihlerden önceki ve sonraki altı aylık dönemde on üç işçinin ilgili sendikaya üye olduğunu, bu dönemde dört işçinin üyelikten çekildiğini, yedi işçinin iş sözleşmesinin sona erdiğini, üyelikten çekilen dört işçiden üçünün çalışmaya devam ettiğini, diğerinin ise iş sözleşmesinin feshedildiğini tespit etmiştir. İlk derece mahkemelerinin değerlendirmesine göre KOOP-İŞ üyeliğinin 2017 yılının 7. ve 8. aylarında yoğunlaştığı, on üç üyeden on ikisinin bu iki aylık dönemde Sendikaya üye olduğu, aynı şekilde iş sözleşmesi feshedilen yedi sendika üyesi çalışanın da bu dönemde iş sözleşmelerinin sona erdirildiği görülmüştür. Bu yedi çalışanın biri istifa etmiş; diğer üçünün haklı nedenle, kalan üçünün ise haklı neden bildirilmeden işine son verilmiştir. Başvurucuların da Sendikaya üye olduktan kısa bir süre sonra -her ne kadar başvuruculardan biri 2010 yılında Sendikaya üye olmuş ise de onun da aynı dönemde işten çıkarıldığı gözönünde bulundurularak- iş sözleşmelerinin feshedildiği dikkate alındığında davalı işverenin, iş sözleşmelerini başvurucuların Sendikaya üye oldukları ve işyerindeki sendikal örgütlenme özgürlüğüne engel olmak için sona erdirdiği kabul edilmiştir.
    14. İlk derece mahkemeleri tarafından verilen bu kararlara karşı tekrar istinaf yargı yoluna başvurulmuştur. Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi ilk derece mahkemesi kararlarının ortadan kaldırılmasına, davaların işe iade yönünden kabulüne, sendikal tazminat talepleri yönünden ise reddine kesin olarak karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi tüm davalar yönünden aynı gerekçelerle karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesine göre aynı işverene karşı açılan ve sendikal tazminat taleplerinin kabul edildiği dava dosyalarının her biri kendi delilleriyle sonuçlandırılmalıdır. Mahkeme, başvurucuların işyerinde herhangi bir sendikal faaliyette bulunmadığını söyleyen davacı tanıklarının beyanlarının soyut, genel, kısmen duyuma ve yoruma dayalı olduğunu, fesih tarihinden önce ve sonra sendikalı çalışanlar için %0,2-0,5 aralığındaki düşüş oranının yüksek olmadığını, işveren tarafından özellikle sendika üyesi işçilerin işten çıkarıldığına ilişkin bir uygulama olduğuna ve başvurucuların bu nedenle işten çıkarıldığına ilişkin somut veriler elde edilemediğini kabul etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucuların aktif bir sendikal faaliyeti olduğunun ispat edilemediğini, Sendikanın ve üyelerinin organizasyon çerçevesinde yürütülen bir sendikal faaliyetlerinin bulunmadığını, sırf sendika üyeliğinin ispata yeterli olmadığını değerlendirmiştir.
    15. Başvurucular süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
    IV. İLGİLİ HUKUK
    A. Ulusal Hukuk
    1. Mevzuat
    16. 4857 sayılı Kanun'un "İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkı" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
    "Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:
    II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:
    ...
    e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması
    ...
    h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi"
    17. 6356 sayılı Kanun’un "Sendika özgürlüğünün güvencesi" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
     “(1) İşçilerin işe alınmaları; belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri, belli bir sendikadaki üyeliği sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri veya herhangi bir sendikaya üye olmaları veya olmamaları şartına bağlı tutulamaz.
    (2) İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi bir ayrım yapamaz. Ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım konularında toplu iş sözleşmesi hükümleri saklıdır.
    (3) İşçiler, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faaliyette bulunmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya farklı işleme tabi tutulamaz.
    (4) İşverenin (…) yukarıdaki fıkralara aykırı hareket etmesi hâlinde işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmedilir.
    (5) Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun (…), 20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen tazminata hükmedilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki hükümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.
    (6) İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiği iddiası ile açılacak davada, feshin nedenini ispat yükümlülüğü işverene aittir. Feshin işverenin ileri sürdüğü nedene dayanmadığını iddia eden işçi, feshin sendikal nedene dayandığını ispatla yükümlüdür.
    (7) Fesih dışında işverenin sendikal ayrımcılık yaptığı iddiasını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak işçi sendikal ayrımcılık yapıldığını güçlü biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren davranışının nedenini ispat etmekle yükümlü olur.
    ...”
    2. Yargıtay İçtihadı
    18. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sendikal fesih iddiasının değerlendirilmesi yönünden ortaya koyduğu kriterlere dair 7/10/2009 tarihli ve E.2009/9-372, K.2009/416 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
    "...fesih tarihine yakın tarihlerde işyerinde çalışan işçi sayısı, işyerinde çalışan sendikaya üye olan ve olmayan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen, çekilme sonrası çalışmaya devam eden işçilerin olup olmadığı, çıkarılan işçilerin kaçının sendikalı olduğu, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı, toplu iş sözleşmesi prosedürü uygulanmasının söz konusu olup olmadığı, işverence ekonomik veya teknolojik nedenlere dayalı bir fesih yoluna gidilmesi halinde teknik yönden bu hususların araştırılması, feshin son çare olarak kullanılıp kullanılmadığının değerlendirilmesi gereklidir"
    B. Uluslararası Hukuk
    19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye (B. No: 35009/05, 4/4/2017) kararında, işverenin sendika üyeliğinden ayrılma tehdidine boyun eğmeyerek sendika üyeliğini sürdüren kırk işçinin iş sözleşmesinin ekonomik nedenler ve mesleki yetersizlikler gerekçe gösterilerek feshedilmesini sendika özgürlüğü yönünden incelemiştir:
    i. Anılan karara konu olayda mahkemeler 2004 yılı Temmuz ile Aralık ayları arasında verdikleri kararlarda işçilerin sendika üyeliği sebebiyle işten çıkarıldığı sonucuna ulaşmış, işçilerin işe iadelerine ya da bir yıllık brüt aylıklarına denk tazminatın işveren tarafından işçilere ödenmesine hükmetmiştir. İşveren, tazminat ödeme seçeneğini tercih ederek işçileri işe başlatmamış; netice olarak davalı işverene ait işyerinde başvurucu sendikanın üyesi hiçbir işçi kalmamıştır (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, §§ 17-22).
    ii. AİHM işçilerin ödenen tazminatın yeterliliğini, sendika hakkının kullanımına yönelik olarak işveren tarafından yapılacak müdahalelerde caydırıcılık niteliği olup olmadığı bakımından incelemiştir. Söz konusu başvuruda başvuran sendika, tazminatın caydırıcı bir nitelik taşımaması nedeniyle işverenin işe iade yerine tazminat ödeme seçeneğini tercih ettiğinden, bunun sonucunda toplu görüşme ve toplu sözleşme yapma yetkisini elde edemediğinden şikâyet etmiştir (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, § 48).
    iii. Mahkeme; işverenin tazminat ödeme seçeneğini tercih etmesi nedeniyle sendikasızlaşma süreci yaşandığını, sonuç olarak sendikanın o işyerinde üyesinin kalmadığını vurgulamıştır (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, § 54).
    iv. AİHM bu kaybın sendika yönünden sendikal faaliyetlerinin özünü zedeleyen bir sınırlama mahiyetinde olduğunu tespit etmiş ve ulusal mahkemelerin müdahalenin ölçülülüğüyle ilgili daha detaylı gerekçeler sunmaları gerektiğini belirtmiştir. AİHM, somut olayda derece mahkemesinin haksız işten çıkarma için kanun tarafından müsaade edilen asgari tutarda tazminata hükmederken -örneğin işten çıkarılan işçinin aldığı ücretin düşüklüğünü ve işveren şirketin ekonomik gücünün büyüklüğünü dikkate almak suretiyle- tutarın önleyici etkisi üzerinde titiz bir inceleme yaptığına dair bir işaret bulunmadığını belirtmiştir (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, § 55).
    v. AİHM, işverenin işten çıkarılan işçilerin işe iadelerini reddetmesinin ve işverenin çalışanları haksız yere işten çıkarmasının önlenmesi bakımından yetersiz miktarda tazminata hükmetmesinin derece mahkemelerince yorumlandığı biçimiyle kanuna aykırı olmadığını not etmiştir. AİHM ilgili kanunun -derece mahkemesince uygulandığı şekliyle- başvurucu sendikanın çalışanları üyeliğe ikna etme hakkını toplu işten çıkarma yoluyla bertaraf eden işveren için caydırıcı etki doğuracak yeterlilikte bir ceza dayatmadığı sonucuna ulaşmıştır. AİHM'e göre sonuç olarak somut olayda ne yasama ne de mahkeme, başvuran sendikanın çalışanları sendikaya üye olmaya ikna etme ve bu suretle toplu görüşme imkânı elde etme hakkının kullanımının güvenceye bağlanması pozitif yükümlülüğünü ifa etmiştir. Bu nedenle başvurucu sendika ile işverenin yarışan menfaatleri arasında makul denge kurulamamıştır (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, § 56).
    V. İNCELEME VE GEREKÇE
    20. Anayasa Mahkemesinin 7/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
    A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
    21. Başvurucular; KOOP-İŞ Sendikasına üye olduklarını, örgütlenme çalışması yürüttüklerini, işverenin bu durumu öğrenmesinin ardından Sendikanın toplu iş sözleşmesi yapabilmek için yetki almasını önlemek adına kısa süre içinde sendikalı işçilerin iş sözleşmelerine son verdiğini ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucular; işyerinde tüm işçilere sendikalı olunmaması yönünde baskı yapıldığını, Sendikadan istifa eden bir kısım işçinin işyerinde çalışmaya devam ettiğini iddia etmiştir. Başvurucuların iddiasına göre kendileri ile aynı durumda olan bazı işçilerin açtığı davalarda sendikal fesih olgusu kabul edilmiş ve bu kararlar kesinleşmiştir. Başvurucular anılan nedenlerle adil yargılanma hakkı ile sendika hakkının ihlal edildiği iddia etmiştir.
    22. Bakanlık görüşünde; başvurucuların sendika hakkının ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri incelenirken yargılama makamları kararlarının yeterli gerekçeyi içerip içermediği, verilen kararlardaki tespit ve sonuçların kanunun uygulanması niteliğinde olup olmadığı, adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içerip içermediği hususlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
    B. Değerlendirme
    23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların iddialarının özünün iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiğine ilişkin olduğu anlaşıldığından adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının da bir bütün olarak sendika hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
    24. Anayasa’nın “Sendika kurma hakkı” kenar başlıklı 51. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
    “Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
    Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
    Sendika kurma hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir…”
    1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
    25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
    2. Esas Yönünden
    a. Genel İlkeler
    26. Anayasa'nın 51. maddesinde yer alan “çalışanlar... üyelerinin menfaatlerini korumak için” ibaresi üyelerin mesleki menfaatlerini korumak için gerçekleştirecekleri sendikal faaliyetlerinin Anayasa tarafından korunduğunu açıkça ortaya koymaktadır (Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 54). Bu bağlamda sendika hakkı, mensuplarının menfaatlerini korumak üzere yapılan sendikal faaliyetlere izin verilmesini de gerektirmektedir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 31).
    27. Anayasa'nın 51. maddesinde temel bir hak olarak güvence altına alınan sendika hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Sendika hakkı, bu hakka yönelik olarak kamu gücü tarafından gerçekleştirilen müdahalelerin yanı sıra üyesi oldukları sendikalarca veya kimi durumlarda özel hukuk kişilerince yapılan müdahalelere karşı da anayasal koruma sağlamaktadır. Dolayısıyla sendika hakkı devlete, müdahalede bulunmama biçimindeki negatif yükümlülüğün yanı sıra üçüncü kişilerden gelebilecek müdahalelere karşı ilgiliye koruma sağlama şeklindeki birtakım pozitif yükümlülükler de yüklemektedir (Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, B. No: 2016/16056, 21/4/2021, § 52; Barış Adıgüzel, B. No: 2016/15802, 8/9/2021, § 29; Anıl Pınar ve Ömer Bilge, B. No: 2014/15627, 5/10/2017, § 36).
    28. Devletin sendika hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri kaynağını Anayasa'nın 5. ve 51. maddelerinden almaktadır. Bu yükümlülük devlete, üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin çalışanların sendikaya üye olma ve sendikal faaliyette bulunma haklarını kullanmayı engelleyici davranışlarından kaçınmasına yönelik ve sırf bu haklarından yararlandıkları gerekçesiyle yaptırıma tabi tutulmalarını, ayrımcılığa maruz kalmalarını önleyici tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Bu çerçevede alınacak tedbirlerin üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin çalışanların sendika hakkına müdahalede bulunmaları bakımından caydırıcı nitelikte olması gerekir. Öte yandan üçüncü kişiler tarafından sendika hakkına müdahale edilmesi durumunda müdahaleye karşı itirazların öne sürülebileceği ve müdahalenin sonuçlarının giderilmesi açısından gerçek ve etkili koruma temin edecek hukuksal mekanizmaların oluşturulması, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının tanınması, gerekiyorsa tazminat ve benzeri giderimler için dava açma imkânının getirilmesi devletin pozitif yükümlülüklerindendir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Barış Adıgüzel, § 30; Anıl Pınar ve Ömer Bilge, § 37; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71; Kemal Kılıç [GK], B. No: 2019/16400, 28/7/2022, § 59; Muharrem Çimen [GK], B. No: 2016/5002, 23/3/2023, §§ 39, 40). Devletin söz konusu yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin denetimi ise yürütülen sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır.
    29. Kamu gücü kullanan makamların her türlü iş ve işlemlerinde öncelikle Anayasa hükümlerini gözetmeleri zorunludur. Nitekim Anayasa'nın 11. maddesinde Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiştir. Diğer taraftan Anayasa'nın 138. maddesine göre hâkimler Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verir. Görüldüğü üzere yargı organlarının uyuşmazlıkları öncelikle Anayasa hükümlerini dikkate alarak çözüme kavuşturmaları anayasal bir zorunluluktur. Bu bağlamda bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi Anayasa Mahkemesinin ilk elden yani doğrudan inceleme yapmamasını ifade ettiği gibi esas itibarıyla idari ve yargısal makamların önlerindeki meseleleri ve uyuşmazlıkları öncelikle Anayasa'ya uygun biçimde sonuca bağlamaları yönünden birincil derecede sorumlu olduklarını göstermektedir. Özellikle temel kanunlarda öngörülen dürüstlük ve iyi niyet kuralları, hakkın kötüye kullanılması yasağı gibi genel ilkeler ile bazı hâllerde olayın özelliklerine ve durumun gereklerine göre hâkime takdir yetkisi tanınması uyuşmazlıkların çözümünde Anayasa'ya uygun yorum imkânı tanıyan söz konusu etkili hukuksal korumanın bir gereği olarak görülmelidir. Dolayısıyla ister özel kişiler arası isterse de taraflardan birinin kamu gücü olduğu uyuşmazlıklar olsun her durumda hâkimin hukuk kurallarını Anayasa'ya uygun bir biçimde yorumlaması ve yargı yetkisinin kullanımı çerçevesinde özellikle Anayasa ile güvence altına alınan temel hak ve hürriyetlerin korunmasını gözetmesi beklenmektedir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Mehmet Apaydın, B. No: 2015/13099, 8/1/2020, §§ 46, 47).
    30. Diğer bir ifadeyle Anayasa'ya uygun yorum ilkesi hâkimin hukuk kurallarını yorumlama serbestîsinin sınırını oluşturmaktadır. Dolayısıyla hâkimin bir hukuk kuralının anlam ve kapsamını tespit ederken Anayasa'yı ve anayasal ilkeleri hesaba katmaması Anayasa'nın normlar hiyerarşisinin tepesinde yer almasını anlamsız hâle getirir. Bu bağlamda Anayasa kâğıt üzerinde kalan bir metin değil yaşayan, hukuk sistemini yönlendiren, her türlü kamusal tasarrufta gözetilmesi gereken hukuki bir belgedir (Mehmet Fatih Bulucu [GK], B. No: 2019/26274, 27/10/2022, § 76). Anayasa hükümlerinin bağlayıcılığının gereği olarak hâkimin maddi hukuk hükümlerini uygularken temel hak ve hürriyetlere ilişkin sınırlama ölçütlerini ve güvenceleri öncelikle dikkate alması anayasal bir gerekliliktir.
    31. Bu kapsamda eldeki başvuruda olduğu gibi sendikal nedenlerle bir iş sözleşmesinin sonlandırıldığı iddia edildiğinde mevzuatın gerektirdiği hususların ve ispat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda olduğu açıktır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Önemle değinmek gerekir ki derece mahkemeleri önündeki uyuşmazlık ne kadar Anayasa’da yer alan temel hak ve hürriyetleri ilgilendirirse Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında bu hak veya hürriyete ilişkin sınırlama ölçütlerini ve güvencelerini denetleme yetkisi o kadar artar. Anayasa Mahkemesinin temel görevi Anayasa’da yer alan hükümlerin yeknesak ve doğru bir biçimde uygulanmasını sağlamaktır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemek ve özellikle mahkemelerin Anayasa’nın 51. maddesindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini belirlemekle yetinmektedir. Dolayısıyla yapılan incelemede, derece mahkemelerinin yeri alınmamakta; kamusal makamların süreç içindeki tutumları sendika hakkı bağlamındaki usule ilişkin güvenceler açısından değerlendirilmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13328, 19/11/2020, § 40; Türkiye Petrol, Kimya ve Lastik Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13351, 15/12/2020, § 40; Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, § 57; Muharrem Çimen, § 42).
    32. Bununla birlikte sendika hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için her iki tarafın menfaatlerinin de mümkün olduğunca dengelenmesi ve taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca yol açılmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52; Kemal Kılıç, § 61). Bu noktada Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, başvurucuların sendikal nedenlerle işten çıkarıldıkları gerekçesiyle açtıkları davalarda devletin pozitif yükümlülüğünün gerektirdiği şekilde yargısal bir değerlendirme yapılıp yapılmadığına, özellikle derece mahkemelerinin kararlarının konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediğine ilişkindir.
    33. Bilindiği üzere 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesi ile 6356 sayılı Kanun'un 25. maddesine göre iş sözleşmesinin geçerli veya haklı nedenle feshedildiğini ispat yükümlülüğü işverene aittir. Buna rağmen iş sözleşmesinin feshinin işverenin ileri sürdüğü nedene dayanmadığını iddia eden işçi, feshin sendikal nedene dayandığını ispatla yükümlüdür. Bu kapsamda iş sözleşmelerinin sendikal nedenlerle feshedildiği iddiaları bakımından yargısal içtihatlarla bazı ölçütler geliştirilmiştir. Yargıtay, sendikal fesih iddiası değerlendirilirken fesih tarihine yakın tarihlerde işyerinde çalışan işçilerin sayısı, işyerinde sendikaya üye olan ve olmayan işçilerin sayısı, hangi tarihlerde üye oldukları, üyelikten çekilen, çekilme sonrası çalışmaya devam eden işçiler olup olmadığı, çıkarılan işçilerin kaçının sendikalı olduğu, yeni işçi alınıp alınmadığı ve alınmışsa yeni işçilerin sendikalı olup olmadığı, toplu iş sözleşmesi prosedürü uygulanmasının söz konusu olup olmadığı gibi hususların dikkate alınması gerektiğini belirlemiştir (bkz. § 18).

    b. İlkelerin Olaya Uygulanması
    34. Eldeki başvuruda ilk derece mahkemeleri, tanık beyanları ile bu beyanları doğrulayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından ve Sendikadan alınan bilgiler ışığında fesihlerin sendikal nedene dayandığına kanaat getirmiştir. İlk derece mahkemeleri kararlarında başvurucuların benzer gerekçelerle ve yakın tarihlerde işten çıkarıldığına vurgu yapmıştır. Ayrıca davalı işyerinde KOOP-İŞ Sendikasına üyeliklerin 2017 yılının 7. ve 8. aylarında yoğunlaştığını, Sendikaya üye olan on üç kişiden on ikisinin bu iki aylık dönemde üye olduğuna, yedi sendika üyesi çalışanın da bu dönemde iş sözleşmelerinin feshedildiğine, sendika üyeliğinden çekilen dört işçiden üçünün ise davalı işyerinde çalışmaya devam ettiğine dikkat çekmiştir.
    35. Buna karşın Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucuların işyerinde herhangi bir sendikal faaliyette bulunmadığını söyleyen davacı tanıklarının beyanlarının dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır.
    36. Somut olayda başvurucuların iş sözleşmelerinin sendikaya üye olmaları nedeniyle feshedildiğini düşünen tanıklar, başvurucuların mesai saatleri sonrasında kendilerini sendika konusunda bilgilendirdiklerini beyan etmiştir. Özellikle tanıklardan H.I. başvurucuların sendikal örgütlenmenin başını çektiğini, mesai sonrası iş arkadaşlarıyla yaptıkları toplantılar sonrasında sendikalı sayısının arttığını ifade etmiştir. Tanıklar; davalı işyerinde çalışanların sosyal haklarının ödenmemesi nedeniyle oluşan memnuniyetsizlik ve huzursuzluk ortamında sendikalaşmanın arttığını, sendikaya üye olan işçilerin güvenlik görevlisi ile takip edildiğini, iş sözleşmelerinin başvurucuların yetersizlikleri nedeniyle değil sendika üyesi olmaları nedeniyle feshedildiğini o sırada bildiklerini ve aralarında konuştuklarını ifade etmiştir. Tanıklar, olayların meydana geldiği tarihte işçilerin sendikaya üye olmalarının yasak olduğunu, sendikalı personelle diyaloğa girilmesinin yönetimce istenmediğini, işe alınırken sendika üyesi olup olmamanın önemli bir kriter olduğunu, sendika üyesi olan işçilere baskı yapıldığını, daha fazla iş verildiğini ve mesai yaptırıldığını belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesinde, aleyhe olan tanık beyanları dikkate alınmış ancak lehe olan ve ilk derece mahkemesince değerlendirme konusu yapılan tanık beyanlarına değinilmemiştir. O hâlde Bölge Adliye Mahkemesinin yeterli bir gerekçe ile tanık beyanlarını bütünüyle irdeleyerek karar verdiği söylenemeyecektir.
    37. Diğer yandan Bölge Adliye Mahkemesi başvurucuların iş sözleşmelerinin feshedildiği dönemde sendikalı çalışanlar için %0,2-0,5 aralığında düşüş oranı olduğunu tespit etmiş ve bunun da işveren tarafından özellikle sendika üyesi işçilerin işten çıkarılmadığına dayanak olarak göstermiştir. Başvurucuların mensubu olduğu KOOP-İŞ Sendikası bakımından işyerinin Türkiye geneli uygulamasına bakıldığında fesihten önceki ve sonraki altı aylık dilimde üye olan 35 kişiden 30'unun üyeliğinin iş sözleşmesinin feshedilmesi ya da üyelikten çekilmesi nedeniyle sonlandığı anlaşılmıştır. Davalı işyeri (Bursa şubesi) yönünden ise 13 işçiden 11'inin sendika üyeliğinin iş sözleşmesinin feshedilmesi ya da üyelikten çekilme nedenlerinden biriyle sona erdiği görülmüştür. Üstelik sendika üyeliğinden çekilenlerin önemli bir bölümünün çalışmaya devam ettiği gözardı edilmemelidir. Bu bakımdan davalı işyerinde fesih öncesi ve sonrası altı aylık zamanda KOOP-İŞ Sendikasının yaklaşık %85 oranında üye kaybı yaşadığı tespit edilmiştir. Anılan veriler esas alınmadan Bölge Mahkemesi kararında "işverenin sendikalı işçileri işten çıkarttığına dair bir uygulamanın bulunmadığı" tespitinde bulunmuştur. Bu durumda somut olayda başvurucuların işlerini kaybettiği gözönüne alındığında ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmaksızın sendikal feshin gerçekleşmediği şeklindeki sonuç başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemiştir. Dolayısıyla işverenin menfaatleri ile başvurucuların sendika hakkının korunması arasında kurulması gereken adil denge başvurucular aleyhine bozulmuştur.
    38. Neticede somut başvuruya konu davalarda ilk derece mahkemelerince ilgili delil ve olgular detaylı bir şekilde değerlendirilmişken Bölge Adliye Mahkemesi "başvurucuların sendikal faaliyette bulunmadığı" ve "işverenin sendikalı işçileri işten çıkarma kastının olmadığı" gerekçeleriyle yetinerek gerek Yargıtay gerek Anayasa Mahkemesi tarafından benimsenen kriterleri dikkate almamıştır. Devletin pozitif yükümlülükleri, işveren tarafından yapılan müdahaleyle ilgili olarak usule ilişkin güvenceler kapsamında oluşturulan yargısal mekanizmaların etkili bir şekilde işletilmesini ve derece mahkemelerinin konuyla ilgili ve yeterli gerekçe ortaya koymasını gerektirmektedir. İstinaf aşamasında yeterli bir yargısal inceleme yapıldığı, gerekçesinin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. Somut olayın koşulları altında devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getiremediği sonucuna ulaşılmıştır.
    39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
    c. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi
    40. Başvurucular, ihlalin tespiti ile her biri için 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
    41. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
    42. Öte yandan sendika hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca yeniden yargılamaya karar verilmesiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya ayrı ayrı net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucuların uğradığını iddia ettikleri maddi zarar talepleri yeniden yargılama kapsamında giderilebileceğinden maddi tazminat talepleri reddedilmiştir.
    VI. HÜKÜM
    Açıklanan gerekçelerle;
    A. Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
    B. Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
    C. Kararın bir örneğinin sendika hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesine (E.2020/664, K.2020/646; E.2020/3219, K.2021/54; E.2021/688, K.2021/891; E.2021/618, K.2021/757) iletilmek üzere Bursa 7. İş Mahkemesi (E.2019/405, K.2019/685), Bursa 9. İş Mahkemesi (E.2019/766, K.2020/447) ve Bursa 16. İş Mahkemesine (E.2020/600, K.2020/170; E.2020/599, K.2020/169) GÖNDERİLMESİNE,
    D. Başvuruculara net 18.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
    E. 1.909,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 11.809,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
    F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
    G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
     

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ