• Küreselleşme Sürecinde Türkiye İşgücü Piyasası

    Özay GÖZTEPE

    ABSTRACT

    In this study, the impact of the changes felt during the process of Turkey’s integration with World Economy on the labour market is examined. The general conclusion that will be drawn from labour, employment, unemployment and main labour indicators is that the increase of productivity and efficiency do not reflect real incomes, that the main characteristics of labour market have similarities with underdeveloped parts of the world and that the structural transformation of labour market is incomplete.

    Keywords: Globalization, Labour market, Employment, Unemployment, Main labour indicators.

     

    GİRİŞ

    Türkiye ekonomisi, 1980’den itibaren yaşadığı yapısal dönüşümlerle, önce ticari (24 Ocak Kararları-1980) sonra da finansal liberalizasyon (32 Sayılı Karar-1989) sürecinden geçerek; dünya ekonomisi ile diğer dönemlerden daha kapsamlı bir bütünleşme sürecine girmiştir.

    Küreselleşme olarak da isimlendirilen bu süreç, kimi çevreler tarafından teknolojik gelişmenin zorunlu, karşı konulamaz, direnilemez, kaçınılmaz sonucu olarak yorumlanırken; kimi çevreler tarafından ise tüm toplamsal yaşam alanlarını sermaye birikim sürecine endeksleyen bir değişim olarak yorumlanmaktadır.

    İkinci bakış açısını benimseyen bu çalışma, küreselleşme süreci üzerine yapısal ve teorik bir tartışma olmayıp bu sürecin işgücü piyasaları üzerine olan doğrudan etkilerini incelemeyi amaçlamaktadır.

    Çalışma boyunca işgücü piyasasındaki temel değişimler, dört ana başlık etrafında incelenecektir: Birinci bölümde, nüfus ve işgücünün genel yapısı; ikinci bölümde, istihdamın genel yapısı; üçüncü bölümde, işsizliğin genel yapısı; dördüncü bölümde ise temel çalışma göstergeleri ile sendikalaşma oranları ve toplusözleşme kapsamındaki işçilerin değişimi araştırılacaktır.

    1- NÜFUS VE İŞGÜCÜNÜN GENEL YAPISI 

    Tablo: 1’den de izlenebileceği gibi 1988’de 33.7 milyon civarında olan 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun, 2006’ya gelindiğinde (%53.1’lik artışla) 51.6 milyona; işgücünün ise aynı yıllar için 19.3 milyondan (%27.8’lik artışla) 24.7 milyona ulaştığını görüyoruz. Ancak bu artışa rağmen işgücüne katılım oranında, dönem başından dönem sonuna %16.5’lik bir düşüş yaşanmıştır. Dolayısıyla bekleneceği üzere işgücüne katılım oranında dönem boyunca bir düşüş yaşanmıştır.

    Tablo 1: Aktif nüfus, işgücü değişimi (bin kişi) ve işgücüne katılma oranları (%)

    Yıllar

    15 ve Yukarı

    Yaştaki Nüfus

    İşgücü

    İşgücüne Katılım

    Oranı

    İşgücüne Katılım

    Oranı (erkek)

    İşgücüne Katılım

    Oranı (kadın)

    1988

    33.746

    19.391

    57,5

    81,2

    34,3

    1989

    34.315

    19.931

    58,1

    80,6

    36,1

    1990

    35.601

    20.150

    56,6

    79,7

    34,1

    1991

    36.869

    21.010

    57,0

    80,2

    34,1

    1992

    37.984

    21.264

    56,0

    79,6

    32,7

    1993

    38.957

    20.314

    52,1

    78,0

    26,8

    1994

    40.038

    21.877

    54,6

    78,5

    31,3

    1995

    41.176

    22.286

    54,1

    77,8

    30,9

    1996

    42.243

    22.697

    53,7

    77,3

    30,6

    1997

    43.299

    22.755

    52,6

    76,7

    28,8

    1998

    44.295

    23.385

    52,8

    76,7

    29,3

    1999

    45.311

    23.878

    52,7

    75,8

    30,0

    2000

    46.211

    23.078

    49,9

    73,7

    26,6

    2001

    47.158

    23.491

    49,8

    72,9

    27,1

    2002

    48.041

    23.818

    49,6

    71,6

    27,9

    2003

    48.912

    23.640

    48,3

    70,4

    26,6

    2004

    49.906

    24.289

    48,7

    72,3

    25,4

    2005

    50.826

    24.565

    48,3

    72,2

    24,8

    2006

    51.668

    24.776

    48,0

    71,5

    24,9

    Kaynak: TÜİK, 2007a

     

    1988’de %57.5 olan işgücüne katılım oranı, en yüksek değerine 1989’da (%58.1) ulaştıktan sonra birkaç küçük dalgalanmanın dışında genelde bir düşüş eğilimi göstermiş ve 2006’ya gelindiğinde %48.0’e gerilemiştir.

    İşgücüne katılma oranı, işgücünün aktif nüfus içindeki göreli ağırlığını gösterir. Diğer bir deyişle, istihdam edilmiş ya da işsiz olarak işgücü piyasası ile bir bağlantısı olanların görece önemini vurgular. Zira geri kalanların, yani işgücüne dahil olmayanların, işgücü piyasası ile bir bağlantıları olmadığı varsayılır. İşgücüne katılma oranlarının yükselişi, işgücü piyasasıyla bağlantısı olanların, yani üretken kabul edilenlerin sayısındaki artışı temsil eder. (Lordoğlu vd., 1999: 43, 44). Dolayısıyla, işgücüne katılım oranındaki söz konusu düşük ortalama, bir anlamda iş bulma olanaklarını yitiren ve umudu kırılan sivil nüfusun boyutlarını da göstermektedir. (Bağımsız Sosyal Bilimciler, 2005: 15).

    Şekil 1: nüfus, işgücü (bin kişi) ve işgücüne katılım oranındaki değişim (%)

    img1Kaynak: TÜİK, 2007a

     

    Bu düşüşün aynı yıllar için cinsiyetler açısından göreli ağırlıkları incelendiğinde, erkeklerin oranının %11.9.’luk bir gerilemeyle %81.2’den %71.5’e; kadınların oranının ise %27.4’lük bir gerilemeyle %34.3’ten %24.9’a düştüğü görülmektedir. Kadınların işgücüne katılım oranındaki düşüş, erkeklere göre 2.3 kat daha fazladır. İşgücüne katılım oranlarında kadınların payının azalmasının (göç olgusuyla birlikte düşünüldüğünde) en önemli nedeni, kadın nüfusun kırda işgücü kapsamında iken kentte ev kadını rolüyle kapsam dışında kalmasıdır.

    Kadınların işgücü dışında kalması hakkında Onaran (2007: 2) şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

    “Ev içindeki cinsiyetçi işbölümüne, bu işbölümünün dayattığı çocuk bakımı gibi yüklerin toplumsal olarak karşılanabileceği kreş vs. imkanlarının sınırlılığına ve piyasadaki düşük ücretlere balı olarak, pek çok kadın piyasada emeklerini satmaya aday dahi olmamaktadır. Kentli kadınların sadece %19.3 (2005) gibi düşük bir bölümü piyasada bir işte çalışmaya adaydır”.

    TÜİK (2007b) verileri de bu tespiti doğrular niteliktedir. Verilere göre işgücüne dahil olmama nedenlerinde ev kadını olma durumu, 2006 yılında %51.9 olarak gerçekleşmiştir. Öğrenciler, emekliler ile özürlü, yaşlı veya hastalar ise (2006 yılı için sırasıyla %12.8, %11.3, %11.1) diğer önemli kalemlerdir.

    2- İSTİHDAMIN GENEL YAPISI

    İstihdam edilenlerin niceliksel değişimi, işgücündeki değişimle benzerlik taşımaktadır. 1988’de 17.7 milyon olan toplam istihdam, 2006’da 4.5 milyondan fazla kişi artarak 22.3 milyona ulaşmıştır; yani %25.8’lik bir artış yaşanmıştır. Ancak istihdam oranlarına baktığımızda, %17.9 oranında bir gerileme yaşandığını ve istihdam oranının %52.6’dan %43.2’ye düştüğünü görürüz (TÜİK, 2007a). Bu durum, toplam nüfusun yükünün, bu nüfusun yarıdan daha az bir kesimi tarafından üstlenildiğini göstermektedir.

    Türkiye’nin istihdam oranlarını, dünya verileri içinde değerlendirdiğimizde (Tablo: 2), ILO’nun (2005: 8, 2007: 11) yayınladığı rapordaki bölge oranlarına göre çok iç açıcı bir tabloyla yüz yüze olduğumuzu söyleyemeyiz. Türkiye’nin istihdam oranı, dünya ortalamasının (1994’te %12.4, 1996’da %12.4, 2004’te %18,1, 2006’da %18,2) altındadır. Bölgeler esasına göre yapılan sınıflamada ise istihdam oranının en düşük olduğu bölgeden (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) bile daha aşağıdadır.

    Tablo 2: Dünya genelinde bölgelere göre istihdam oranları (%)

    BÖLGELER

    1994

    1995

    1996

    2004

    2005

    2006

    Dünya

    62,4

    62,8

    62,6

    61,8

    61,4

    61,4

    Gelişmiş Ekonomiler ve AB

    55,9

    55,8

    55,9

    56,0

    56,4

    56,7

    Merkezi ve Doğu Avrupa

    (AB hariç)

    56,5

    55,5

    54,8

    51,6

    52,1

    53,0

    Doğu Asya

    78,2

    75,2

    75,1

    76,4

    71.7

    71,6

    Güneydoğu Asya ve Pasifik

    66,8

    67,2

    67,5

    66,7

    65,8

    66,1

    Güney Asya

    56,2

    58,9

    58,4

    56,1

    57,2

    56,5

    Latin Amerika ve Karayipler

    55,6

    59,2

    58,5

    56,0

    60,9

    60,3

    Ortadoğu ve Kuzey Afrika

    43,9

    44,2

    44,9

    47,3

    46,4

    47,3

    Sahra Altı Afrika

    65,5

    69,0

    68,8

    65,6

    66,7

    67,0

    Türkiye

    50,0

    50,0

    50,2

    43,7

    43,4

    43,2

    Kaynak: ILO, 2005, 2006 ve 2007 TÜİK, 2007

    NOT: Türkiye’nin dışındaki verilerde 2006 yılı, başlangıç değerlerine dayalıdır.

     

    Tablo: 2’deki Türkiye’ye ait verilerin ilginç özelliklerinden birisi de 2002 yılı ve sonrasında yaşanan yüksek büyüme temposunun istihdam oranlarına bir etkisinin görülmemesidir. Şekil: 2, bu etkileşimsizliği ifade etmek için hazırlanmıştır.

    Şekil 2: GSYİH ve istihdamın bir önceki yıla göre değişimi (%)

    img2Kaynak: DPT 2007a ve 2007b, TÜİK 2007a

     

    2002-2006 döneminin GSYİH büyüme hızlarının birikimli toplamı %36.1 iken aynı dönem için istihdamın değişim oranlarının birikimli toplamı sadece %3.7’dir (DPT 2007a ve 2007b, TÜİK 2007a). Şekilde de görüldüğü gibi 1994 krizinden itibaren GSYİH oranı artarken, istihdam değişimi hızla düşüşe geçmiştir. 1999 ve 2001 krizleriyle GSYİH oranı negatif değerler almış, 2002’den itibarense yüksek bir büyüme temposu izlemiştir. Ancak 1999 krizinden sonra negatif değerler alan istihdam değişimi, 2003 yılıyla pozitif bir seyir izlemeye başlamış; buna rağmen hiçbir zaman büyüme hızına yaklaşamamıştır. Bağımsız Sosyal Bilimciler (2005: 15), işsiz-büyüme kavramı ile tanımlanan bu sürecin, tüm azgelişmiş ekonomilerin ortak bir sorunu olduğunu vurgulamaktadır.

    Benzer bir durumu sanayi sektörü verilerinde de gözlemek mümkündür. Şekil: 3’te GSYİH, sanayi, imalat sanayi büyüme hızları ile istihdam değişimleri yer almaktadır. GSYİH, sanayi ve imalat sanayi büyüme hızları için 1998-2006 aralığında birikimli toplamlar, sırasıyla %34.4, %36.0, %36,4 olarak gerçekleşmişken; dönem için istihdam değişimi birikimli toplamı yalnızca %5.2’dir. (DPT 2007a ve 2007b, TÜİK 2007a)

    Şekil 3: GSYİH, sanayi, imalat sanayi ve istihdamın bir önceki yıla göre değişimi (%)

    img3Kaynak: DPT 2007a ve 2007b, TÜİK 2007a

     

    2.1- İstihdamdaki Nüfusun Eğitim Durumuna Göre Dağılımı

    İstihdamdaki nüfusun eğitim durumu incelendiğinde (Tablo: 3), hiçbir eğitim almayanların (okuryazar olmayanlar ve okuryazar olup da bir okul bitirmeyenler) toplam istihdamdaki payında yüksek; buna karşın en fazla ilköğretim eğitimi alanların (ilkokul, ortaokul, ilköğretim, orta dengi meslek) payında düşük bir gerileme olduğu görülmektedir. Lise veya dengi meslek eğitimi alanlar ile yüksekokul veya fakülte mezunu olanların ise toplam istihdamdaki ağırlığı, yıldan yıla artış göstermektedir.

    İlk iki grubun dönem başından dönem sonuna düşüş oranları, sırasıyla %63.0 ve %4.5 iken; son iki grubun artış oranları, sırasıyla %132.2 ve %153.1’dir. İlerleyen bölümlerde de göreceğimiz gibi bu iki grubun toplam işsizler içindeki oranı 2006 yılı itibariyle %60 civarındadır. (TÜİK, 2007c).

    Tabloya bir bütün olarak bakıldığında, istihdamın eğitim seviyesinde gelişme olmakla birlikte; hala ezici bir çoğunluğun düşük eğitim seviyesinde yoğunlaştığı görülmektedir. Lise üstü eğitim alanların oranı 1988’den 2006’ya yaklaşık üç kat artmıştır; ancak 2006 yılı itibariyle istihdamın 1/3’ini oluşturmaktadır.

    Tablo 3: İstihdamdaki nüfusun eğitim durumuna göre dağılımı(%)

    Yıllar

    Hiçbir

    Eğitim

    Almayanlar

    En Fazla İlköğretim

    veya Dengi Meslek

    Eğitimi Alanlar

    Lise veya

    Dengi Meslek

    Eğitimi Alanlar

    Yüksekokul veya

    Fakülte Eğitimi

    Alanlar

    1988

    26,5

    59,6

    9,0

    4,9

    1989

    25,4

    60,8

    8,7

    5,2

    1990

    23,0

    62,3

    9,3

    5,3

    1991

    21,5

    64,0

    9,4

    5,2

    1992

    19,5

    64,2

    10,8

    5,5

    1993

    16,0

    65,9

    12,0

    6,1

    1994

    16,5

    65,3

    12,0

    6,2

    1995

    15,3

    64,8

    13,5

    6,4

    1996

    14,3

    64,7

    14,1

    6,8

    1997

    12,7

    65,4

    14,5

    7,4

    1998

    12,1

    65,1

    15,3

    7,5

    1999

    12,4

    64,4

    15,2

    8,0

    2000

    12,2

    62,5

    16,5

    8,8

    2001

    12,3

    61,9

    16,7

    9,1

    2002

    10,9

    61,3

    17,8

    10,0

    2003

    9,9

    60,3

    18,8

    11,0

    2004

    10,6

    60,2

    18,9

    10,3

    2005

    10,1

    57,9

    20,4

    11,5

    2006

    9,8

    56,9

    20,9

    12,4

    Kaynak: TÜİK, 2007d

     

    2.2- İstihdamdaki Nüfusun İşteki Statüye Göre Dağılımı

    İstihdamın işteki statüye göre dağılımında (Tablo: 4), kendi hesabına çalışanların ve ücretsiz aile işçisi olanların oranının gerilediğini; buna karşın ücretli veya maaşlı çalışanların ve işverenlerin oranının arttığını görüyoruz. 2006 yılı itibariyle toplam istihdamın yaklaşık yarısını, ücretli veya maaşlı kesim oluşturmaktadır. Bu durum, küreselleşme sürecinin en önemli etkilerinden olan proleterleşme dalgasından Türkiye’nin de nasibini aldığını göstermektedir2.

    Kendi hesabına çalışanlar ile işverenler bir grupta, ücretli veya maaşlı çalışanlar ile yevmiyeliler diğer grupta düşünülürse; birinci grubun 1988’den 2006’ya %2.0 gerilediğini, ikinci grubun %39.9 arttığını görüyoruz. Bunun yanında ücretsiz aile işçisi kesiminde ise %51.3’lük bir gerileme yaşanmıştır.

    Tablo 4: İstihdamdaki nüfusun işteki statüye göre dağılımı (%)

     

    Ücretli veya Maaşlı

    Yevmiyeli

    İşveren

    Kendi Hesabına

    Ücretsiz Aile İşçisi

    Yıllar

    E

    K

    E

    K

    E

    K

    E

    K

    E

    K

    1988

    27,8

    5,3

    5,9

    1,4

    3,5

    0,1

    23,9

    2,0

    9,5

    20,7

    1989

    26,5

    5,4

    5,5

    1,1

    3,4

    0,1

    24,3

    2,4

    9,2

    22,2

    1990

    27,8

    5,5

    4,5

    1,0

    4,4

    0,1

    23,8

    2,7

    9,1

    21,0

    1991

    26,5

    5,4

    5,4

    0,8

    4,9

    0,1

    22,3

    2,5

    10,4

    21,8

    1992

    26,5

    5,9

    6,3

    1,0

    5,2

    0,1

    21,9

    3,2

    10,4

    19,4

    1993

    28,3

    6,1

    6,8

    1,1

    5,8

    0,1

    22,6

    2,1

    10,8

    16,5

    1994

    26,8

    6,0

    6,8

    1,4

    5,4

    0,1

    21,9

    2,9

    10,1

    18,6

    1995

    26,9

    6,2

    7,2

    1,3

    5,2

    0,2

    22,1

    2,4

    9,7

    18,8

    1996

    27,8

    6,3

    7,4

    1,3

    5,3

    0,2

    21,1

    2,2

    9,5

    18,9

    1997

    28,3

    6,9

    8,2

    1,3

    5,1

    0,2

    22,0

    2,5

    9,1

    16,4

    1998

    28,9

    7,3

    7,3

    1,1

    5,6

    0,2

    21,3

    2,3

    8,9

    17,0

    1999

    28,2

    7,2

    8,2

    1,4

    5,0

    0,2

    20,9

    2,7

    9,0

    17,2

    2000

    30,4

    8,3

    8,7

    1,2

    4,9

    0,2

    21,5

    3,2

    7,6

    14,0

    2001

    31,0

    8,0

    7,0

    1,2

    5,1

    0,2

    21,4

    3,6

    7,8

    14,8

    2002

    33,2

    8,9

    6,0

    1,7

    5,3

    0,3

    20,3

    3,6

    6,7

    14,2

    2003

    33,8

    9,0

    6,2

    1,6

    4,8

    0,2

    21,4

    3,4

    5,9

    13,7

    2004

    33,7

    8,8

    6,7

    1,6

    4,5

    0,2

    22,1

    2,7

    6,6

    13,2

    2005

    37,1

    9,9

    5,8

    1,4

    4,9

    0,2

    21,2

    3,5

    5,2

    10,8

    2006

    38,6

    10,7

    5,7

    1,5

    5,1

    0,3

    20,1

    3,4

    4,5

    10,2

    Kaynak: TÜİK, 2007d

     

            Dağılımın cinsiyetler açısından farkı incelendiğinde, ücretsiz aile işçisi olanların dışındaki statülerde, erkeklerin ezici bir üstünlüğü olduğu görülmektedir. Ücretsiz aile işçisi olma statüsü içindekilerin çoğunluğunun kırsal kesimde olduğu ve kadınlardan oluştuğu düşünülürse bu çözülüş, iki kesimi beslemektedir: Ücretliler veya maaşlılar ile (özellikle ev kadını yeni konumlarıyla) istihdam dışı kalanlar.

    Tablo 5: İstihdamdaki nüfusun kent-kır ayrımında işteki statüye göre dağılımı (%)

     

    KENT

    KIR

     

    1988

    1993

    1998

    2003

    2006

    1988

    1993

    1998

    2003

    2006

    Ücretli veya maaşlı 

    59,6

    58,5

    60,5

    64,3

    66,6

    15,0

    13,6

    13,8

    18,1

    25,0

    Yevmiyeli

    8,3

    9,5

    10,5

    9,1

    7,0

    6,5

    6,4

    6,5

    6,4

    7,4

    İşveren

    6,7

    10,7

    10,1

    7,5

    7,2

    1,4

    1,8

    2,0

    2,1

    2,8

    Kendi Hesabına

    19,7

    16,1

    14,2

    14,8

    15,5

    30,1

    32,1

    32,4

    36,3

    34,8

    Ücretsiz Aile İşçisi

    5,7

    5,2

    4,8

    4,3

    3,8

    47,0

    46,1

    45,4

    37,1

    30,0

    Kaynak: TÜİK, 2007d

     

    Tablo: 5, yukarıdaki sonuçları doğrular niteliktedir. Görüldüğü gibi ücretsiz aile işçiliğinin kırdaki oranı, dönem boyunca %36.2’lik bir gerileme göstermiş; bunun yanında ücretli veya maaşlı çalışanların oranı, kentte ve kırda yükselmiştir.

    1988’den sonraki 10 yılda, kırda ücretli veya maaşlı çalışanların oranında önemli bir değişiklik olmazken; 2000’li yıllarda bir fırlama yaşanmıştır. Dönem başından dönem sonuna değişim, %66.7 civarındadır. Bunun en önemli nedeni, tarımsal kesimin özellikle IMF’nin yapısal uyum programlarıyla erozyona uğratılması; kırsal kesimin de hızla proleterleşmesidir.

    2.3- İstihdamdaki Nüfusun Sektörel Dağılımı

    İstihdamın sektörel dağılımına ana hatlarıyla baktığımızda (Tablo: 6), 1990’dan 2006’ya (toplam istihdamdaki payları itibariyle) tarımsal istihdamda %41.8’lik düşüş; sanayi sektöründe %24.7’lik, hizmetler sektöründe ise %38.7’lik artış olduğunu görürüz. İlk bakışta tarımsal kesimin toplam istihdamdaki payındaki azalışın, bütünüyle diğer iki sektöre kaydığı düşünülebilir. Ancak daha dikkatli bir incelemeyle, sanayi ve hizmetler sektöründeki artış toplamının 1990’dan 2006’ya %34.6 olduğu fark edilecektir. Yani tarımsal kesimin payındaki azalış, sanayi ve hizmetler sektöründeki artışı %7.2 civarında aşmaktadır3. Dolayısıyla önceki bölümlerde göç olgusuyla bağlantılı ele alınan gelişmeler, burada da kendini göstermektedir.

    Tablo: 7’de ise istihdamın sektörel dağılımındaki yıllık değişimler gösterilmiştir. Sektörlerin hiçbirinde istikrarlı bir istihdam artışı sağlanamamış; en fazla istihdam kaybı tarımda yaşanırken; hizmetler sektöründeki istihdam artış, göreli olarak daha fazladır.

    DPT (2005: 161) verilerine göre hizmetler sektörünün alt dallarında toplam istihdama oranla en yüksek değişim, ticaret ve mali kurumlarda yaşanmıştır. 1990’dan 2004’e sırasıyla bu alt sektörlerdeki istihdam, %69.5 ve %56.0 artmıştır. Ancak bu çok yüksek oranlardaki değişime rağmen toplam istihdamdaki payları 2004 yılı için %19.2 (ticaret) ve %3.6 (mali kurumlar) civarındadır. Alt sektörlerdeki istihdamın, hizmetlerdeki istihdam içindeki değişim oranları da benzer özellikler göstermekte ve bu iki kesimin ağırlığı artmaktadır. Aynı yıllar için ticaret kesiminde çalışanların oranı %35.7, mali kurumlarda çalışanların oranı %24.8 artış göstermiştir. 2004 yılı için hizmetler sektöründeki istihdam payları ise sırasıyla % 40.2 ve %7.6 olarak gerçekleşmiştir.

     

    Tablo 6: İstihdamdaki nüfusun sektörel dağılımı (%)

    Yıl

    Tarım

    Sanayi

    Hizmetler

    1990

    46,9

    15,8

    38,2

    1991

    47,7

    15,3

    37,0

    1992

    44,8

    16,1

    39,0

    1993

    42,7

    15,6

    41,8

    1994

    44,0

    16,5

    39,5

    1995

    44,1

    16,0

    39,9

    1996

    43,7

    16,5

    39,9

    1997

    41,7

    17,5

    40,8

    1998

    41,5

    17,1

    41,3

    1999

    40,2

    17,2

    42,7

    2000

    36,0

    17,7

    46,3

    2001

    37,6

    17,5

    44,9

    2002

    34,9

    18,5

    46,6

    2003

    33,9

    18,2

    47,9

    2004

    34,0

    18,3

    47,7

    2005

    29,5

    19,4

    51,1

    2006

    27,3

    19,7

    53,0

    Kaynak: DPT, 2005: 161 ve DPT, 2007c

     

    Diğer alt dallarda ise şöyle bir değişim söz konusudur. İnşaat sektöründe çalışanların ağırlığı, hem toplam istihdamda (%4.9) hem de hizmet sektöründeki istihdamda (%23.9) düşüş göstermektedir. Ulaştırma sektöründe ise toplamda %12.9 artış gösterirken, hizmette %9.6 gerileme göstermiştir.

    Tarım, sanayi ve hizmetler sektörünün istihdam değişimlerinde yaşanan istikrarsızlık, toplam istihdam açısından da geçerlidir (Tablo: 7). 15 ve yukarı yaştaki nüfus artışının en düşük olduğu (842 bin kişi) 2006 yılında 284 bin kişi istihdam edilebilmiş; işsizlik ise sadece 74 bin kişi gerilemiştir. En artışının (994 bin kişi) yaşandığı 2004’te ise 644 bin kişi istihdam edilmiş; işsiz sayısı 5 bin kişi daha artmıştır.

    Tablo 7: İstihdam değişim miktarları (bin kişi)

     

    2001-2000

    2002-2001

    2003-2002

    2004-2003

    2005-2004

    2006-2005

    Tarım

    320

    -631

    -293

    235

    -907

    -405

    Sanayi

    -36

    180

    -108

    142

    292

    127

    Hizmetler

    -340

    281

    193

    268

    870

    563

    Toplam İstihdam

    -57

    -170

    -207

    644

    255

    284

    15 ve Yukarı Yaştaki Nüfus

    947

    883

    871

    994

    920

    842

    İşsiz

    470

    497

    29

    5

    22

    -74

    Kaynak: TÜİK, 2007a

             DPT, 2005: 161 ve 2007c

    Dönem başı ve sonu ile ilgili de şöyle bir özet yapılabilir: 2006-2000 yılları arasında 15 ve yukarı yaştaki nüfus, yaklaşık 5.5 milyon kişi artmışken; 749 bin kişiye istihdam sağlanmış; işsiz sayısı ise 949 bin kişi yükselmiştir. Bu trajik tabloda işsiz sayısının daha da fazla görünmemesinin nedeni, işgücüne katılım oranının dönem ortalamasının %48.9 olarak gerçekleşmesidir.

    Türkiye’deki istihdamın sektörel dağılımını, dünya ve bölgeler ortalamasına göre inceleyecek olursak (Tablo: 8), şu karşılaştırmalara ulaşabiliriz.

    Tablo: 8: Dünya genelinde istihdamdaki nüfusun bölgelere göre dağılımı

     

    Tarım

    Sanayi

    Hizmetler

     

    1996

    2004

    2005

    2006

    1996

    2004

    2005

    2006

    1996

    2004

    2005

    2006

     Dünya

    43,1

    40,5

    39,7

    38,7

    21,4

    20,6

    20,8

    21,3

    35,5

    38,9

    39,5

    40,0

     Gelişmiş Ekonomiler ve AB

    5,2

    3,5

    3,3

    3,2

    28,5

    24,9

    24,3

    24,2

    66,4

    71,6

    72,4

    72,7

    Merkezi ve Doğu Avrupa (AB hariç)

    26,2

    23,2

    22,7

    22,0

    27,9

    27,3

    27,5

    27,7

    45,8

    49,5

    49,8

    50,3

    Doğu Asya

    54,0

    51,5

    50,3

    48,3

    25,2

    24,0

    24,6

    25,8

    20,7

    24,5

    25,1

    25,8

    Güneydoğu Asya ve Pasifik

    51,0

    48,1

    48,1

    47,0

    16,4

    17,3

    17,3

    17,8

    32,7

    34,6

    34,6

    35,2

    Güney Asya

    59,3

    54,1

    52,8

    51,7

    15,4

    17,7

    18,2

    18,8

    25,3

    28,2

    28,9

    29,5

    Latin Amerika ve Karayipler

    23,2

    19,3

    19,3

    18,8

    20,3

    20,0

    19,6

    19,8

    56,5

    60,6

    61,1

    61,4

    Ortadoğu ve Kuzey Afrika

    29,7

    30,0

    30,5

    29,7

    21,7

    22,4

    22,5

    22,9

    48,6

    47,6

    47,0

    47,4

    Sahra Altı Afrika

    68,1

    65,2

    63,4

    63,0

    9,0

    8,6

    8,7

    8,8

    22,9

    26,2

    27,9

    28,2

    Türkiye

    43,7

    34,0

    29,5

    27,3

    16,5

    18,3

    19,4

    19,7

    39,9

    47,7

    51,1

    53,0

     

    Kaynak: ILO, 2007.

    NOT: Türkiye’nin dışındaki verilerde 2006 yılı, başlangıç değerlerine dayalıdır.

     

    2006 yılı itibariyle Türkiye’nin tarım ve sanayi sektörlerindeki istihdam oranları, dünya ortalamasının altında iken hizmetler sektöründeki istihdam oranı, dünya ortalamasının üstündedir. Türkiye’nin üç sektörünü gelişmiş ekonomilerle karşılaştırdığımızda ise tarım ve hizmetlerde çok büyük farklılıklar olduğunu görürüz. Gelişmiş ekonomiler, sanayi devrimini tamamladıktan sonra hizmetler sektörünün geliştiği ülkelerdir. Oysa Türkiye’de böyle bir gelişim yaşanmamış; çarpık bir yapılanma vücut bulmuştur.

    2.4- İstihdamdaki Nüfusun Kayıtlılık Durumuna Göre Dağılımı

    Emek piyasaları açısından en önemli göstergelerden biri de kayıtdışı ekonominin yaygınlık derecesidir. Çok geniş bir alana sahip olan kayıtdışı ekonomi; ev içi üretim, enformel kesim, vergi kaçırma ve suç kesimini kapsamaktadır (Bulutay, 2001: 6). Ancak bu çalışmada konu, yaptığı işten dolayı herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmadan çalışanlar ile sınırlandırılmıştır.

    Tablo 9: İstihdamdaki nüfusun kayıtdışı çalışma oranları(%)

     

    2002

    2003

    2004 (a)

    2005 (b)

    2006 (c)

    TOPLAM

    52,1

    51,7

    53,0

    50,5

    49,8

    Ücretli

    19,5

    18,9

    21,3

    23,6

    23,3

    Yevmiyeli

    89,6

    91,0

    91,3

    92,6

    92,4

    İşveren

    18,8

    18,4

    24,2

    26,6

    29,0

    Kendi Hesabına

    65,0

    66,0

    65,5

    64,8

    65,1

    Ücretsiz Aile İşçisi

    98,2

    98,0

    96,5

    95,0

    95,4

    Kaynak: DİE, 2003 ve 2005

    TÜİK, 2007e

    (a) Çeyrek dönemler itibariyle yıl ortalamasıdır.

    (b) 2005 yılı Eylül ayı itibariyle.

    (c) 2006 yılı Eylül ayı itibariyle.

     

    Tablo: 9’daki değerler, Türkiye’deki kayıtdışı çalışma toplamının son beş yıldır %50 civarında olduğunu göstermektedir. En yüksek olduğu kesimler ise ücretsiz aile işçileri ve yevmiyeli çalışanlardır.

    Bu oranlar, tarım kesiminde çok daha yüksektir. Şekil: 4, bu farklılıkları gözler önüne sermektedir. 2006 yılı Eylül ayı verilerine göre tarım dışı kesimde kayıtdışı çalışma oranı %34,5 iken tarımsal kesimde bu oran, %88.4’tür. Tarımsal kesimdeki kayıtdışı çalışma oranının en düşük olduğu kesim, %54.2 ile ücretlilerdir. İşverenlerle ile kendi hesabına çalışanların oranları ise sırasıyla %75.6 ve %77.9 iken yevmiyelilerin ve ücretsiz aile işçilerinin oranı ise %97.7’dir4. (TÜİK, 2007e)

    Şekil 4: İstihdamdaki nüfusun kent-kır ayrımına göre kayıtdışılık oranları (Eylül-2006-%)

    img4        Kaynak: TÜİK, 2007e

     

    Kayıtdışı çalışmanın en yaygın olduğu yer, kadın istihdamının yoğun olduğu kesimlerdir. Dolayısıyla cinsiyetler açısından da bir karşılaştırma yapmak, anlamlı olacaktır. Şekil: 5, bu farklılıkları tarım ve tarım dışı alan olarak göstermektedir.

    Şekil 5: İstihdamdaki nüfusun cinsiyetler açısından kayıtdışılık oranları  (Eylül-2006-%)

    img5img6 

    Kaynak: TÜİK, 2007e

    Kaynak: TÜİK, 2007e

            

    Şekillerden de görüldüğü gibi kayıtdışı çalışma; tarımda ücretliler, tarım dışında yevmiyeliler hariç her alanda kadın istihdamında çok daha yüksek oranlardadır.

    Bu verilerden kayıtdışı çalışma ile şöyle genellemeye ulaşmak mümkündür: Kendi hesabına çalışan, mevsimlik ve geçici işçilik ve ücretsiz aile işçiliği gibi istihdam türlerinin tarım ve kentsel enformel sektörde çok önemli bir paya sahip olması, kayıt-dışı istihdama koşut olarak kayıt-dışı ekonominin de temelini oluşturmaktadır. (Şenses, 2003: 149-150)

    2.5- İstihdamdaki Nüfusun Kır-Kent Ayrımına Göre Dağılımı

    Şekil: 6’dan da izlenebileceği gibi her iki istihdam oranı da sürekli bir düşüş eğilimindedir. Dönem başında %63.7 olan kırsal istihdam oranı, %23.4’lük bir gerilemeyle 2006’da %48.8 olarak gerçekleşmiştir. Kentsel istihdam oranı ise %42.0’dan, %4.8’lik bir daralmayla 2006’da %40.0’a gerilemiştir. (TÜİK, 2007a)

    Şekil 6: Kır-kent ayrımına göre istihdam oranları (%)

    img7        Kaynak: TÜİK, 2007a

    Kırsal ve kentsel istihdam oranları, geçen 18 yılda birbirine yakınlaşma eğilimi göstermektedir. Ancak bu yakınlaşma, işgücü piyasasının parçalı yapısının düzelmesinden değil; istihdam oranlarındaki genel düşüşten ve yoğun göç ile tarımsal istihdamın azalmasından kaynaklanmaktadır.

    2.6- İstihdamdaki Nüfusun Cinsiyete Göre Dağılımı

    İstihdamın cinsiyete göre dağılımında, dönem başında olduğu gibi dönem sonunda da toplam istihdamdaki erkeklerin oranı, kadınların oranının iki katından fazladır. 1988’de toplam istihdamın %70.5, 2006’da %74.0’ı erkeklerden oluşmaktadır. Aynı yıllarda kadınların ağırlığı ise sırasıyla %29.5 ve %26.0 olarak gerçekleşmiştir5. (TÜİK, 2007a)

    Dönem içinde, toplamda kadın istihdamının payındaki en önemli değişimler %13.1’lik bir düşüşle 1993 yılında, %12.8’lik bir artışla 1994’te olmuştur6. Bu durum, 1994 krizinde ucuz işgücü olarak kadın emeğinin tercih edildiği şekilde yorumlanabilir.

    Şekil 7: İstihdamdaki nüfusun cinsiyete göre dağılımı (%)

    img8Kaynak: TÜİK, 2007a

     

    2.7-İstihdamdaki Nüfusun Yaş Durumuna Göre Dağılımı

    Tablo: 10’dan da izlenebileceği gibi 2006 yılı itibariyle toplam istihdamın yaklaşık yarısı, 35 yaş altındaki işçilerden oluşmaktadır. Bu kesimin içinde ağırlığı, 25-34 yaş grubu oluşturmakta ve dönem boyunca artış trendi izlemektedir.

     

    Tablo 10: İstihdamdaki nüfusun yaş durumuna göre dağılımı (%)

    Yıl

    15-24

    25-34

    35-44

    45-54

    55-64

    65+

    1988

    26,3

    27,2

    21,0

    14,0

    8,7

    2,8

    1989

    25,3

    27,0

    21,6

    13,6

    9,6

    2,9

    1990

    25,1

    26,8

    22,1

    14,2

    9,2

    2,7

    1991

    27,5

    28,2

    21,1

    13,3

    7,5

    2,5

    1992

    26,6

    28,3

    21,8

    13,1

    7,5

    2,7

    1993

    25,4

    29,1

    22,9

    13,0

    7,2

    2,4

    1994

    26,0

    28,5

    22,5

    12,8

    7,4

    2,7

    1995

    24,6

    28,8

    23,1

    12,9

    7,5

    3,1

    1996

    24,8

    28,8

    23,2

    12,6

    7,4

    3,2

    1997

    24,0

    29,3

    23,3

    13,0

    7,3

    3,1

    1998

    23,0

    29,6

    23,3

    13,2

    7,4

    3,5

    1999

    22,9

    29,7

    23,5

    13,2

    7,1

    3,7

    2000

    21,8

    30,7

    23,7

    13,6

    6,8

    3,5

    2001

    20,7

    31,0

    23,9

    14,1

    6,8

    3,5

    2002

    19,4

    31,8

    24,2

    14,5

    6,8

    3,3

    2003

    17,9

    32,5

    25,1

    14,9

    6,5

    3,2

    2004

    17,7

    32,3

    25,3

    15,1

    6,6

    3,1

    2005

    17,2

    32,7

    25,6

    15,4

    6,2

    2,9

    2006

    16,7

    32,9

    26,1

    15,6

    6,2

    2,6

    Kaynak: TÜİK, 2007d

     

    Aynı grup içindeki 15-24 yaş aralığındaki işçilerin oranı ise, önemli bir gerileme göstermiş; 1988’den 2006’ya %36.5 oranında gerilemiştir. Bu düşüş, (sonraki kısımda incelenecek olan) işsizlik tablolarında da görülmektedir.

    35-44 yaş grubunda %24.3’lük bir artış yaşanırken; 55 üstü yaş grubunda ise %23.5’lik bir azalış yaşanmıştır.

    Buradan Türkiye’deki işgücünün (1988 yılında itibaren kısmen bir düşüş yaşansa da) genç bir nitelik gösterdiğini söyleyebiliriz.

    2.8- İstihdamdaki Nüfusun Fiili Çalışma Sürelerine Göre Dağılımı

    Dünyanın birçok ülkesinde haftalık çalışma süresi olarak 40 saat belirlenmişken; Türkiye’de bu oran 45 saattir. Ancak bu, aşağıda göreceğimiz gibi (Tablo: 11) fiilen geçerli bir uygulama değildir.

     

    Tablo 11: İstihdamdaki nüfusun fiili çalışma sürelerine göre dağılımı (%)

    YIL

    40 Saatten Az

    40 Saat

    40 Saatten Çok

    1988

    19,4

    21,2

    56,8

    1989

    20,4

    19,8

    57,1

    1990

    20,1

    17,7

    60,5

    1991

    27,9

    9,8

    60,9

    1992

    29,9

    11,0

    58,2

    1993

    29,1

    11,4

    58,5

    1994

    27,0

    12,5

    59,8

    1995

    20,3

    13,0

    66,1

    1996

    25,6

    10,9

    63,0

    1997

    28,2

    11,4

    59,3

    1998

    23,6

    10,9

    64,9

    1999

    33,6

    7,3

    57,8

    2000

    23,1

    13,1

    61,5

    2001

    18,5

    12,6

    65,7

    2002

    18,2

    13,3

    65,7

    2003

    17,2

    13,5

    66,0

    2004

    20,0

    11,9

    65,0

    2005

    16,6

    11,5

    68,8

    2006

    16,2

    11,8

    68,8

    Kaynak: TÜİK, 2007d

    NOT: İş başında olmayanlar dahil edilmemiştir.

     

    Haftalık fiili çalışma sürelerinde 1988’de olduğu gibi 2006’da da en yüksek pay, 40 saatten çok çalışanlardadır. Dönem başında %56.8 olan oran, %21.1’lik bir artışla dönem sonunda %68.8’e yükselmiştir. 40 saat ve 40 saatten az çalışanların payları ise dönem boyunca (birincinin oranı  %16.5, ikincisinin oranı %44.3) gerilemiştir.

    Tablo: 11’e bir bütün olarak bakıldığında ise ilginç olan birkaç nokta hemen dikkati çekmektedir: Birincisi, her üç grubun değişim oranlarında da (bir yıl önceki değerlere göre) yaşanan kısa dönemli ve büyük miktarlardaki değişimlerdir. Öyle ki 1991 yılında 40 saat çalışanlardaki değişim oranı, bir önceki yıla göre %44.6’yı bulmuştur.

    İkinci dikkat çeken nokta, küreselleşme süreciyle yaygınlaşan part-time çalışma biçiminin, çalışma sürelerini kısalttığı iddialarıdır. Gelişmeler, sanıldığının veya iddiaların aksine çalışma süreleri kısalmamakta; tam tersine çok önemli seviyelerde artışına yol açmaktadır.

    Üçüncü nokta, Türkiye İstatistik Kurumu’nun sınıflandırmalarında göz ardı ettiği bir yöndür. Türkiye’deki yasal çalışma süresi 45 saat olduğu halde bu süre, ayrıca sınıflandırılmamıştır. Bu yüzden 45 saatten fazla çalışanları tam olarak kestirmek mümkün olmasa da şu net olarak tespit edilebilir: 2006 yılı itibariyle toplam istihdamın %50.0’ı, haftada 50 saat ve üstünde (%14.7’si 50-59 saat, %22.3’ü 60-71 saat, %12.9’u 72 saatten fazla) çalışmaktadır. (TÜİK, 2007d) Bu durumun gelişimi, aşağıdaki şekilden de izlenebilir7.

    Şekil 8: Haftada 50 saat ve üstü çalışanların istihdam içindeki oranı

    img9        Kaynak: TÜİK, 2007d

     

    3- İŞSİZLİĞİN GENEL YAPISI

    Önceki bölümlerde işgücü ve istihdam hakkında detaylı bilgiler verildiği için burada tekrar ele alınmayacaktır. Ancak şunu yinelemekte yarar var: İşsizlik oranının bugünkü durumunda daha yüksek görünmemesinin nedeni, işgücüne katılım oranındaki düşüştür.

    Tablo: 12’de de görüldüğü gibi 1988’den 1994’e kadar %8’ler civarında seyreden işsizlik oranı, bu tarihten itibaren göreli bir azalma trendine girmiş; ancak 2001 krizini izleyen yıllarda sürekli %10 civarında seyretmiştir.

    Eksik istihdam oranı ise 1988’den 2006’ya kadar yaklaşık yarı yarıya bir düşüş göstererek, son yıl %3.6 olarak gerçekleşmiştir.

    Tablo 12: Yurtiçi işgücü piyasası göstergeleri (%)

    Yıllar

    İşsizlik

    Oranı

    Eksik İstihdam

    Oranı

    Atıl İşgücü

    Oranı (*)

    1988

    8,4

    6,6

    15,0

    1989

    8,6

    7,0

    15,6

    1990

    8,0

    6,5

    14,5

    1991

    8,2

    7,2

    15,4

    1992

    8,5

    8,2

    16,7

    1993

    8,9

    7,7

    16,6

    1994

    8,6

    8,5

    17,1

    1995

    7,6

    7,0

    14,6

    1996

    6,6

    6,8

    13,4

    1997

    6,8

    6,1

    12,9

    1998

    6,9

    6,2

    13,1

    1999

    7,7

    9,1

    16,8

    2000

    6,5

    6,9

    13,4

    2001

    8,4

    6,0

    14,4

    2002

    10,3

    5,4

    15,7

    2003

    10,5

    4,8

    15,3

    2004

    10,3

    4,1

    14,4

    2005

    10,3

    3,3

    13,6

    2006

    9,9

    3,6

    13,5

    Kaynak: TÜİK, 2007a

     

    Açık işsizlik oranı ile eksik istihdam oranını birlikte düşünecek olursak, Türkiye’deki atıl işgücü oranının %17.1 ile %12.9 arasında dalgalandığını görüyoruz.

    Aynı dönemler için Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri ile dünyanın bölgelere göre işsizlik oranları Tablo: 13 ve 14’te verilmiştir.

    Tablo: 13’teki veriler, Türkiye’nin işsizlik oranlarının artışı ile Avrupa Birliği-15 ve OECD Avrupa ülkelerinin işsizlik oranlarının artışının farklı dönemlere denk geldiğini göstermektedir. Türkiye’de 2002, 2003 ve 2004’te %10’nun üzerinde olan işsizlik oranları, Avrupa Birliği-15 ve OECD Avrupa ülkelerinde 1993-96 yılları arasında görülmüş, ilerleyen yıllarda bu iki bölgedeki işsizlik oranları düşmüştür. Ancak buralardaki işsizlik oranları 1993-1996 dönemine göre bir düşüş eğilimi gösterse de hala yüksek bir oranda seyretmektedir.

    TABLO 13: AB VE OECD ülkelerinde işsizlik oranları (%)

    Yıllar

    Avrupa Birliği-15

    OECD Avrupa

    Toplam OECD

    Türkiye

    1990

    8,1

    8,0

    6,1

    8,0

    1993

    10,0

    10,2

    7,8

    8,9

    1994

    10,4

    10,5

    7,7

    8,6

    1995

    10,1

    10,1

    7,3

    7,6

    1996

    10,1

    10,0

    7,2

    6,6

    1997

    9,8

    9,6

    6,9

    6,8

    1998

    9,3

    9,1

    6,8

    6,9

    1999

    8,5

    8,8

    6,6

    7,7

    2000

    7,6

    8,3

    6,2

    6,5

    2001

    7,2

    8,2

    6,4

    8,4

    2002

    7,6

    8,5

    6,9

    10,3

    2003

    7,9

    8,8

    7,1

    10,5

    2004

    8,0

    8,8

    6,9

    10,3

    2005

    8,3

    8,6

    6,6

    10,3

    Kaynak: OECD, 2005 ve 2007

     

    Tablo 14: Dünya genelinde bölgelere göre gsyih, işsizlik ve istihdam oranları (%)

     

    GSYİH

    BÜYÜME ORANI (%)

    İŞSİZLİK

    ORANI (%)

    İSTİHDAM

    ORANI (%)

     

    2003

    2004

    2005

    2006

    2003

    2004

    2005

    2006

    2004

    2006

    Dünya

    3,9

    5,1

    4,9

    5,2

    6,3

    6,3

    6,4

    6,3

    61,8

    61,4

    Gelişmiş Ekonomiler ve AB

    2,1

    3,3

    2,5

    3,0

    7,4

    7,1

    6,8

    6,2

    56,0

    56,7

    Merkezi ve Doğu Avrupa (AB hariç)

    7,0

    8,2

    6,4

    6,3

    8,4

    9,5

    9,4

    9,3

    51,6

    53,0

    Doğu Asya

    7,9

    8,7

    9,2

    9,2

    3,3

    3,7

    3,5

    3,6

    76,4

    71,6

    Güneydoğu Asya ve Pasifik

    4,8

    6,1

    5,8

    5,4

    6,5

    6,2

    6,6

    6,6

    66,7

    66,1

    Güney Asya

    6,9

    7,1

    8,2

    7,9

    4,8

    4,7

    5,2

    5,2

    56,1

    56,5

    Latin Amerika ve Karayipler

    1,8

    5,5

    4,3

    4,7

    9,3

    7,4

    8,1

    8,0

    56,0

    60,3

    Ortadoğu ve Kuzey Afrika

    5,9

    5,4

    5,5

    6,1

    11,7

    13,1

    12,3

    12,2

    47,3

    47,3

    Sahra Altı Afrika

    3,5

    5,4

    5,6

    4,8

    10,0

    9,9

    9,7

    9,8

    65,6

    67,0

    Türkiye

    5,8

    8,9

    7,4

    6,1

    10,5

    10,3

    10,3

    9,9

    43,7

    43,2

    Kaynak: ILO, 2005, 2006 ve 2007

    TÜİK, 2007a

    NOT: Türkiye’nin dışındaki verilerde 2006 yılı, başlangıç değerlerine dayalıdır.

     

    Dünya geneli ve bölgelere göre işsizlik oranlarının verildiği Tablo: 14’e göre Türkiye’nin işsizlik oranı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Sahra Altı Afrika Bölgesi değerlerine daha yakındır; hem dünya ortalamasın hem de bir çok bölgenin üstündedir. Ancak büyüme ve istihdam ilişkisinin kurulamaması, sadece Türkiye’ye özgü değildir. ILO’nun 2007 yılında yayınladığı rapora göre ne dünya ortalamasında ne de bölgelerde, büyümeye koşut bir istihdam artışı sağlanamamıştır. Örneğin 1996-2006 arasında dünya ortalaması reel büyüme oranı %4.1 iken; istihdam artışı %1.6 ile sınırlı kalmıştır.

    Her iki tablodaki verilere göre Türkiye’deki açık işsizlik oranları, hem gelişmiş kapitalist ülkelerin hem de dünya ortalamasının çok üzerindedir. Üstelik Türkiye’deki işsizlik oranının çok yüksek olduğu bu son yıllar (daha önce de vurgulandığı gibi) son derece yüksek bir büyüme temposunun yaşandığı yıllardır. Gerek dünya ortalaması gerekse gelişmiş kapitalist ülkelerin büyüme oranları, Türkiye’ye kıyasla düşük olmasına rağmen; istihdam oranları yüksektir8.

    Gerek Türkiye’de gerekse dünyanın diğer bölgelerinde işsizlik konusunda en önemli sorunlardan birisi de 15-24 yaş aralığını kapsayan genç işsizlik oranın yüksekliğidir.

    Türkiye’de 1988 yılında %17.5 olan genç işsizlik oranı, dönem sonuna kadar %6.9’luk bir artışla 2006 yılına gelindiğinde %18.7 olarak gerçekleşmiştir. (TÜİK, 2007c) Diğer işsizlik göstergelerinde olduğu gibi burada da Türkiye’nin oranı, dünya ortalamasının üzerindedir. Ancak Doğu Asya bölgesi hariç dünyanın hiçbir bölgesinde genç işsizlik oranı, %10’un altına düşmemiştir (Tablo: 15).

    Tablo 15: Dünya genelinde bölgelere ve cinsiyete göre genç işsizlik oranları (%)

     

      2003

      2004

     

    Toplam

    Kadın

    Erkek

    Toplam

    Kadın

    Erkek

    Dünya

    13,3

    13,1

    13,5

    13,1

    12,9

    13,2

    Gelişmiş Ekonomiler ve Avrupa Birliği

    14,6

    13,9

    15,2

    14,2

    13,6

    14,6

    Merkezi ve Doğu Avrupa (AB dışı)

    16,8

    17,1

    16,5

    16,0

    17,0

    15,1

    Doğu Asya

    7,0

    5,8

    8,1

    7,0

    5,8

    8,1

    Güneydoğu Asya ve Pasifik

    14,9

    15,9

    14,1

    14,7

    15,8

    13,9

    Güney Asya

    11,0

    11,8

    10,7

    10,9

    11,6

    10,6

    Latin Amerika ve Karayipler

    18,8

    23,1

    16,0

    17,6

    21,7

    14,9

    Ortadoğu ve Kuzey Afrika

    21,3

    24,2

    20,0

    21,3

    24,2

    20,0

    Sahra Altı Afrika

    18,3

    16,4

    19,8

    18,4

    16,4

    19,9

    Türkiye

    20,5

    18.9

    21.4

    19,7

    18.8

    20.1

    Kaynak: ILO, 2005

     

    Yine hem Türkiye hem dünya ortalaması hem de bölgeler için ortak olan bir başka özellik, erkek ve kadın genç işsizlik oranlarının, derin uçurumlar içermemesidir.

    İşsizliğin durumunun dünyadaki verilerle karşılaştırmasını bitirip tekrar Türkiye’deki işsizliğin yapısına dönecek olursak, şu özellikleri de vurgulamak gerekmektedir.

    Eğitim durumuna göre işsizleri incelediğimizde, hiçbir eğitim almayanlar ile en fazla ilköğretim veya dengi meslek eğitimi alanların oranlarında bir gerileme olduğunu; ancak bu grubun, 2006 yılı itibariyle toplam işsizlerin %60.0’ını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Lise veya dengi eğitim alanlar ile yüksekokul veya fakülte mezunu olanların oranı ise artış içindedir ve 2006 yılı için toplam işsizlerin %40.1’ini oluşturmaktadır. (TÜİK, 2006c). Buradan, vasıflı emeğin9 yedek işgücü ordusunun önemli bir bileşeni haline geldiğini söylemek mümkündür. Ercan’ın (2006) da ifade ettiği gibi kapitalizmde genel olarak emek gücüne ama artan rekabetle birlikte daha nitelikli emek gücüne ihtiyaç vardır. 

    Eğitim durumuna göre işsizlerin cinsiyetler açısından farklılıkları ise birbirinin tam tersi özellikler göstermektedir. 2006’da kadın işsizlerin yaklaşık %60’ı lise veya üstü eğitim almış kesimden oluşurken; erkek işsizlerin yaklaşık %67’si en fazla ilköğretim eğitimi almış olanlardan oluşmaktadır. (TÜİK, 2007c)

    İşsiz kesimin yaş dağılımına baktığımızda çok yüksek bir oranın (2006 yılı itibariyle %70.6’sı) 35 yaşından küçüklerden oluştuğunu görüyoruz. Bu grubun yaklaşık yarısı ise genç işsizlik tanımı kapsamındaki 15-24 yaş aralığını kapsayan gençlerden oluşmaktadır. (TÜİK, 2007c).

    Yaş ve eğitim durumunu birlikte düşündüğümüzde, eğitimli genç işsizlik oranının çok yüksek olduğunu, kadınların bundan daha fazla etkilendiğini ve bu eğilimin giderek arttığını görmekteyiz. Mustafa Sönmez (2002:35), özellikle kriz dönemlerinde eğitimli gençlerin çok büyük yaralar aldığını belirterek şu tespitleri yapmaktadır:

    “Kriz öncesinde, 2000’de %22 olarak belirlenen eğitimli genç işsizlik oranı, 2001’de hem yeni istihdam alanlarının açılmaması hem de işi olanların işten çıkarılmalarıyla hızla tırmandı ve 2001 ortalaması %26’ya yaklaştı. Özellikle İstanbul’da finans, reklam, medya, ithalat sektörlerinde büyük bir beyaz yakalı işsizliği yaşandı. 2002’de de etkisini sürdüren bu kategorideki işsizlik, birinci çeyrekte %30’a yaklaşmış görünürken, kentlerde %31’e merdiven dayadı”.

    2006 yılı itibariyle işsiz kesimin %62.2’si 1 yıldan az, %17.6’sı 1-2 yıl arası, %9.4’ü 2-3 yıl arası ise %8.4’ü 3 yıldan fazla süredir işsizdir. (TÜİK, 2007c)

     

    4- TEMEL ÇALIŞMA GÖSTERGELERİ

    İşgücü piyasaları açısından bir diğer tartışma da istihdam, üretim, verimlilik ve ücretler arasındaki ilişkidir. Bağımsız Sosyal Bilimciler (2005: 17), 1980 sonrası Türkiye ekonomisinde ücret ile üretkenlik artışları arasındaki ilişkinin giderek koptuğunu10, UNCTAD raporlarına dayanarak tespit etmekte ve diğer çevre ekonomilerinin de yer aldığı bir şekille açıklamaktadırlar.

    Şekil: 9’da, emek verimliliği ve ücretler için 1980 yılı baz alınmış ve 2000 yılındaki değerleriyle karşılaştırma yapılmıştır. Hesaplamalara göre 2000 yılında Türkiye’de emek verimliliği 136.2’ye ulaşmışken, ücretler 26.3’e gerilemiştir11.

    Bağımsız Sosyal Bilimciler (2005: 18), bu gözlemlerin, ülkemizde verimlilik artsa da bunun bölüşüme yansımadığını, başka bir değişle ücretle çalışanların refahını aynı ölçüde arttırmadığını ortaya koyduğunu ve Türkiye’nin benzeri ülke grubunda en ciddi bozulma yaşayan ülkelerin başına geldiğini ifade etmektedirler.

    Şekil 9: Çevre ülkelerinde verimlilik ve dolar cinsinden reel ücret gelişmeleri (başlangıç yılı endeks değeri: 100)

    img10        Kaynak: Bağımsız Sosyal Bilimciler, 2005: 18.

     

    1980-2000 arası bu eğilimin, 2000’den sonra da sürdüğünü söylemek mümkündür. Tablo: 16’da yer alan özel imalat sanayisine ait göstergeler, 1997=100 sabitiyle ifade edilmektedir12.

    Tablo 16: Özel imalat sanayi temel çalışma göstergeleri (1997=100)

     

    Üretim

    İstihdam

    İşgücü

    Verimliliği

    Reel Ücret

    (TEFE/ÜFE)

    Reel Ücret

    (TÜFE)

    1999

    95,9

    91,7

    104,6

    126,3

    107,2

    2000

    105,3

    90,3

    116,6

    127,4

    104,9

    2001

    93,2

    82,5

    113,0

    100,3

    89,0

    2002

    104,8

    84,4

    124,2

    94,4

    85,3

    2003

    116,3

    87,0

    133,7

    97,7

    85,8

    2004

    131,2

    90,1

    145,6

    103,1

    89,9

    2005

    138,2

    90,2

    153,2

    109,0

    93,0

    2006

    146,4

    89,9

    163,1

    112,2

    95,5

    Kaynak: TİSK, 2007

    Şekil 10: Özel imalat sanayi temel çalışma göstergeleri (1997=100)

    img11        Kaynak: TİSK, 2007

     

    Tablo ve şekilden izlenebileceği gibi verimlilik yer yıl, üretim ise 1999 ve 2001 yılları hariç geri kalan yıllarda sürekli pozitif değerler alarak ilerlemiştir. Buna karşın istihdam her yıl, reel ücret ise 1999 ve 2000 yıllar hariç geri kalan yıllarda negatif değerler almıştır.

    1999’dan 2006’ya üretim %53.1, işgücü verimliliği %55.9 artarken; istihdam %2, reel ücret %10.9 gerileme göstermiştir. Tahmin edilebileceği gibi bu oranlardaki değişimler, 2001 krizinde daha büyük miktarlarda gerçekleşmiştir13.

    Ücretler aleyhine gelişen bu değişimde, sendikalaşma oranında ve toplusözleşme kapsamındaki işçi sayısında yaşanan düşüşün de çok önemli etkisi vardır. Sendikalaşma oranlarındaki değişimi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (ÇSGB) yayınladığı istatistiklere göre grafiğe dökecek olursak, aşağıdaki şekli elde ederiz14.

    Şekil 11: 1996dan 2006ya sendikalaşma oranları (%)

    img12        Kaynak: ÇSGB, 2007a

     

    Grafiğin oluşturulmasında, 2006 yılı için Ocak ayı verileri, diğer yıllar için Ocak-Temmuz ayları ortalaması alınmıştır. Şekil:11’de görüldüğü gibi, geçtiğimiz on yıl içinde sendikalaşma oranı, önemli bir gerileme yaşanmıştır. Ocak 1996’da %67.84 olan sendikalaşma oranı, Ocak 2006’ya gelindiğinde %58.71 olarak gerçekleşmiş; yani dönem boyunca %13.5’lik bir düşüş yaşanmıştır. (ÇSGB, 2007a)

    Bu değişimlerden yola çıkarak şöyle bir sonuca ulaşmak mümkündür: Bu dönem boyunca sanayi sektörü daha yüksek bir üretim düzeyi tutturmayı, daha az işçiyi daha fazla çalıştırıp, daha az reel ücret ödeyerek başarabilmiştir. Bu üretim artışı, işçi verimliliğindeki artışla sağlanırken işgücü maliyetinin devamlı baskı altında tutulması sonucu ekonomik büyüme işçilerin refahına bir katkı sağlamadığı gibi reel alım gücünü de azaltmış, yoksulluğu artırmıştır. (Bağımsız Sosyal Bilimciler, 2005: 20).

    Ancak bu gerileme, ücretlerdeki aşınmayı tek başına açıklamamaktadır. Çünkü reel ücretlerdeki gerileme, sendikalaşma oranın yanında toplusözleşme kapmasındaki düşüş de incelenirse anlamlı olacaktır.

    Şekil: 12 ve 13, 1990’dan 2005’e toplusözleşme kapsamındaki işçi sayısındaki değişimleri15 miktar olarak vermektedir.

    Şekil 12: Toplu iş sözleşmelerinin kapsadığı işçi sayısı (her yıl için)

    img13       Kaynak: ÇSGB, 2007c

     

    Şekil: 12’de görüldüğü gibi toplusözleşme hakkı olan işçi sayısı, yıldan yıla dalgalanmalar göstererek düşmüştür. 1990’da toplusözleşme kapsamındaki işçi sayısı, 438.852 iken 1991’de 1.089.549 kişiye yükselmiş; ertesi yıl 450.906’ya gerilemiştir. Verilerde böyle bir iniş-çıkış yaşanmasının nedeni, toplusözleşmelerin iki yıllık dönemler için yapılmasıdır (ÇSGB, 2007c). Dolayısıyla son 15 yılın iki yıllık toplamlarının ortalamalarıyla bir değerlendirme yapacak olursak, daha gerçekçi sonuçlara ulaşırız.

    Şekil 13: Toplu iş sözleşmelerinin kapsadığı işçi sayısı (iki yıllık ortalamalar için)

    img14         Kaynak: ÇSGB, 2007c

     

    Şekil: 13’ten de fark edildiği üzere, iki yıllık toplamların ortalamasına göre (1996-97 yılı hariç) toplusözleşme kapsamındaki işçi sayısı, dönem boyunca istikrarlı bir düşüş göstermektedir. 1990-1991 yılında toplusözleşme kapsamındaki işçi sayısının ortalaması 786.566 iken, 2004-2005 yılının ortalaması 292.242’dir. (ÇSGB, 2007c) Yani dönem başında toplusözleşmeden yararlanan işçi sayısı, dönem sonundakinin 2.5 katından daha fazladır.

    SONUÇ

    Bu çalışmada Türkiye ile ilgili kullanılan veriler, büyük çoğunlukla Türkiye İstatistik Kurumu ve Devlet Planlama Teşkilatı kaynaklarına dayanmaktadır. Bu yüzden ihtiyatlı yaklaşmak gerekse de bir çok konuda en azından eğilim vermesi açısından önemlidir.

    Buraya kadar aktarılan verilerden Türkiye işgücü piyasasının özellikleri ile ilgili şu tespitleri yapmak mümkündür:

    İşgücüne katılım ve istihdam oranları düşüktür ve bu oranların değişimi, GSYİH büyüme hızıyla paralellik göstermemektedir.

    İstihdamdaki nüfusun çoğunluğu üretken sektörlerde (sanayi) değil, üretken olmayan sektörlerde (hizmetler) yoğunlaşmıştır.

    Eğitim seviyesi geri, çalışma süresi uzun ve çalışma yaşı açısından genç bir görünüm sergilemektedir.

    Kayıtdışı çalışma oranı fazladır, sosyal güvenlik uygulamaları yeterli değildir.

    İşsizlik oranı yüksek olduğu gibi, dünya ortalamasının da üzerindedir. Gençler, işsizlikten en çok etkilenen kesimi oluşturmaktadır.

    İşsizlik içinde eğitimli kesimin oranı, artan bir eğilim izlemekte; bu durumu kadınlar açısından çok daha yüksek oranlara ulaşmaktadır.

    Üretim ve verimlilik artarken, sendikalaşma oranı ve toplusözleşme kapsamındaki işçi sayısının azalmasının da etkisiyle, istihdam ve reel ücretlerde gerileme yaşanmaktadır.

    İşgücü piyasası, kent ve kır açısından büyük farklılıklar göstermekte; ikili yapısını korumaktadır.

    İstihdamın yarıya yakını, yasal çalışma süresinin üzerinde faaliyet göstermekte ve 40 saatten fazla çalışanların oranı artmaktadır.

    Şenses’in (2003: 151-152) yaptığı çalışmada, işgücü piyasası dönüşümünü tamamlamış ülkeler şöyle belirtilmektedir:

     “Nüfus artışlarının ve iç göçlerin istikrara kavuştuğu, ana sektörler arasındaki verimlilik ve ücret farklılıklarının azaldığı, açık işsizlik ve eksik istihdamın birlikte oluşturduğu işgücü fazlasının toplam işgücünün %10’unun altında kaldığı, işgücüne katılım oranlarının yüksek olduğu ve bu konuda toplumsal cinsiyet açısından büyük farkların bulunmadığı, işgücünün ortalama eğitim düzeyinin yüksek olduğu, kurumsal düzlemde de sendikal örgütlenmenin önünde engellerin bulunmadığı, işçi ve işveren kesimlerinin arasındaki ilişkilerin karşılıklı güven ve yasal güvenceler esasına dayandığı, kapsamlı bir sosyal güvenlik sisteminin işlerlik kazandığı ve bütün bunların demokratik kurum ve kuruluşların temelini oluşturduğu demokratik bir ortamda geliştiği ülkeler”.

    Yukarıdaki ölçütleri temel alacak olursak, (bu çalışmada incelenen bölümler itibariyle), Türkiye işgücü piyasasının, dönüşümünü tamamlamaktan uzak ve bir çevre ekonomisi olarak küreselleşme sürecinin etkilerini büyük oranda barındıran özelliklere sahip olduğu ifade edilebilir.

     

    KAYNAKÇA

    BAĞIMSIZ SOSYAL BİLİMCİLER (2005), ‘2005 Başında Türkiye’nin Ekonomik ve Siyasal Yaşamı Üzerine Değerlendirmeler’

    Erişim adresi:  http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org/Yazilar_BSB/BSB2005Mart.pdf

    Erişim Tarihi: 05.05.2007

    BAĞIMSIZ SOSYAL BİLİMCİLER (2006), ‘IMF Gözetiminde On Uzun Yıl, 1998-2008: Farklı Hükümetler, Tek Siyaset’

    Erişim Adresi: http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org/Yazilar_BSB/BSB2006_Final.pdf

    Erişim Tarihi: 05.05.2007

    BULUTAY, TUNCER (2001), İşgücü Piyasası Açısından Kayıtdışı Ekonomi, DİE Yayınları, Yayın No: 2486, Ankara.

    ÇSGB (2007a), ‘İşçi Sayısı ve Sendikalaşma Oranları’

    Erişim Adresi: http://www.csgb.gov.tr/istatistik/cgm/sendikalasma_oranlari.htm

    Erişim Tarihi: 24.05.2007

    ÇSGB (2007b), Çalışma Hayatı İstatistikleri: 2005, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Yayınları, Yayın No: 31, Ankara.

    ÇSGB (2007c), ‘Yıllar İtibariyle Bağıtlanan Toplu İş Sözleşmeleri’

    Erişim Adresi: http://www.csgb.gov.tr/istatistik/cgm/yillar_tis.htm

    Erişim Tarihi: 24.05.2007

    ÇSGB (2007d ), ‘2821 Sayılı Sendikalar Kanunu Gereğince; İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2007 Ocak Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ’ Erişim Adresi: http://www.csgb.gov.tr/CGM/01-2007_2821_istatistik.htm

    Erişim Tarihi: 24.05.2007

    DİE (2003), ‘Hanehalkı İşgücü Anketi 09.12.2005 Sonuçları’

    Erişim adresi: http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/ISGUCU/091204/09120413.html

    Erişim tarihi: 22.05.2007

    DİE (2005), ‘Hanehalkı İşgücü Anketi 26.12.2005 Sonuçları’

    Erişim adresi:  http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/ISGUCU/T14_261205.XLS

    Erişim tarihi: 22.05.2007

    DPT (2005), Ekonomik ve Sosyal Göstergeler: 1950-2004, DPT Yayınları, Ankara.

    DPT (2007a), ‘Temel Göstergeler (Ekonomik Gelişmeler)’

    Erişim Adresi: http://ekutup.dpt.gov.tr/tg/index.asp?yayin=eg&yil=0&ay=0

    Erişim Tarihi: 22.05.2007

    DPT (2007b), ‘Temel Göstergeler (Temel Ekonomik Göstergeler)’

    Erişim Adresi: http://ekutup.dpt.gov.tr/tg/index.asp?yayin=eg&yil=0&ay=0

    Erişim Tarihi: 22.05.2007

    DPT (2007c), ‘Temel Göstergeler (Temel Ekonomik Göstergeler)’

    Erişim Adresi: http://ekutup.dpt.gov.tr/tg/index.asp?yayin=teg&yil=0&ay=0

    Erişim Tarihi: 22.05.2007

    ERCAN, FUAT (1998), Eğitim ve Kapitalizm, Bilim Yayıncılık, İstanbul.

    ERCAN, FUAT (2006), ‘Eğitim ve İstihdam Politikalarına Toplu Bakış’

    Erişim Adresi: http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=6197

    Erişim Adresi: 01.06.2007

    ERCAN, FUAT (2007), ‘Küreselleşmenin Eğitimle Bağlantıları’

    Erişim Adresi: http://fuatercan.wordpress.com/tag/soylethiler/

    Erişim Tarihi: 01.06.2007

    ILO (2005), ‘Global Employment Trends’

    Erişim Adresi: http://www.ilo.org/public/english/employment/strat/download/get05en.pdf

    Erişim Tarihi: 26.05.2007

    ILO (2006), ‘Global Employment Trends’

    Erişim Adresi: http://www.ilo.org/public/english/employment/strat/download/getb06en.pdf

    Erişim Tarihi: 26.05.2007

    ILO (2007), ‘Global Employment Trends’

    Erişim Adresi: http://www.ilo.org/public/english/employment/strat/download/getb07en.pdf

    Erişim Tarihi: 26.05.2007

    LORDOĞLU, KUVVET VD. (1999), Çalışma İktisadı, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul.

    OECD (2005), ‘Employment Outlook’

    Erişim adresi:  http://www.oecd.org/dataoecd/36/30/35024561.pdf

    Erişim tarihi: 26.05.2007

    OECD (2007), ‘Standardised Unemployment Rate’

    Erişim adresi: http://stats.oecd.org/WBOS/Default.aspx?QueryName=251&QueryType=View

    Erişim tarihi: 26.05.2007

    ONARAN, ÖZLEM(2007), ‘İşsizlik ve Alternatif Politikalar’

    Erişim Adresi: http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org/Yazilar_Uye/Onaran_Mayis07.pdf

    Erişim Tarihi: 01.06.2007

    ÖZUĞURLU, METİN (2005), Anadoluda Küresel Fabrikanın Doğuşu, Halkevleri Emek Çalışma

    Merkezi Bilimsel Yayınlar: 1, İstanbul

    SÖNMEZ, MUSTAFA (2002), 100 Göstergede Kriz ve Yoksullaşma, İletişim Yayınları, İstanbul.

    ŞENSES, FİKRET (2003), ‘Neoliberal Ekonomi Politikaları, İşgücü Piyasaları ve İstihdam’, Petrol-İş 

    Yıllığı: 2000-2003, Petrol-İş Yayını: 85, İstanbul.

    TİSK (2007), ‘Özel İmalat Sanayii Temel Çalışma Göstergeleri’

    Erişim Adresi: http://www.tisk.org.tr/gostergeler.asp?id=528

    Erişim Tarihi: 24.05.2007

    TÜİK (2007a), ‘Özet Tablolar (İşgücü Durumu)’

    Erişim Adresi: http://www.tuik.gov.tr/isgucu/Isdurumu.do

    Erişim Tarihi: 22.05.2007

    TÜİK (2007b), ‘İşgücüne Dahil Olmayanlar Tabloları’

    Erişim Adresi: http://www.tuik.gov.tr/isgucu/Haric.do

    Erişim Tarihi: 22.05.2007

    TÜİK (2007c), ‘İşsiz Tabloları’

    Erişim Adresi: http://www.tuik.gov.tr/isgucu/Issiz.do

    Erişim Tarihi: 22.05.2007

    TÜİK (2007d), ‘İstihdam Tabloları’

    Erişim Adresi: http://www.tuik.gov.tr/isgucu/Istihdam.do

    Erişim Tarihi: 22.05.2007

    TÜİK (2007e), ‘Hanehalkı İşgücü Anketi 20.12.2006 Sonuçları’, Sayı: 201.

    Erişim Adresi: http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/ISGUCU/isgucu.html

    Erişim Tarihi: 22.05.2007

    YELDAN, ERİNÇ (2003), Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi, İletişim Yayınları, İstanbul.

    WB (2006), ‘Turkey Labor Market Study’

    Erişim Adresi: http://siteresources.worldbank.org/INTTURKEY/Resources/361616-1144320150009/Labor_Study.pdf

    Erişim Tarihi: 26.05.2007

     


    [1] * Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu   Yönetimi Bölümü, Yüksek Lisans Öğrencisi

    [2]  Yeni proleterleşme dalgasının hem niceliksel verileri hem de teorik çözümlemesi için Özuğurlu’nun (2005: 102-108) çalışması incelenebilir.

    [3]  Bu verileri, sektörlerin kendi içlerindeki artış/azalış oranlarından da izlemek mümkündür. 1990 yılından 2006 yılına tarımsal kesimde %27.9’luk bir istihdam azalışı varken; sanayi sektöründe %54.9, hizmetler sektöründe ise %72.2’lik bir istihdam artışı olmuştur.

    [4]  Bu oranlar tarım dışında şöyledir: Ücretliler %22.9, yevmiyeliler %90.2, işverenler %23.3, kendi hesabına çalışanlar %51.5, ücretsiz aile işçileri %81.8. (TÜİK, 2007e)

    [5]  Burada verilen oranlar, toplam istihdamdaki erkeklerin ve kadınların ağırlığını vermektedir; erkek ve kadın istihdam oranları ile karıştırılmamalıdır. 2006 yılı için erkeklerin istihdam oranı %71.5, kadınların istihdam oranı %24.9’dur. (TÜİK, 2007a).

    [6]  Bu değişimler, erkek ve kadın istihdam oranlarındaki değişimlerden de izlenebilir. (TÜİK, 2007a)

    [7]  Dünya Bankası’nın yayınladığı Türkiye İşgücü Piyasası Raporu’na göre (WB, 2006: 11) Türk imalat sanayindeki işçiler 52 saat yerine 45 saat çalışsalardı 500.000 işçi daha gerekli olacaktı.

    [8]  Dünya Bankası’nın yayınladığı Türkiye İşgücü Piyasası Raporu’na göre Türkiye’nin istihdam oranlarına dair belirlenen Lizbon Hedefi’ne ulaşmak için 2010 yılına kadar 14 milyon iş oluşturması gerekmektedir. Ancak GSYİH ve istihdam büyüme oranlarının mevcut eğilimleri, bu tarihe kadar yalnızca 1.5 milyon iş yaratılacağını göstermektedir. (WB, 2006: 11)

    [9]  Neo-liberal eğitim ekonomisi, eğitim ve istihdam politikaları, küreselleşme sürecinin eğitimle bağlantıları hakkında detaylı bir okuma için Ercan’ın (1998, 2006 ve 2007) çalışmaları incelenebilir.

    [10]  Bu konuyla ilgili 1950’den itibaren yaşanan gelişmeleri inceleyen bir çalışma için bkz: Yeldan, 2003: 67-104.

    [11]  Bağımsız Sosyal Bilimciler (2005: 18), kaynak metindeki reel ücret kıyaslamasının reel döviz kuru hareketleri dolayısıyla sağlıklı olmayabileceğini; yine de bir eğilimi yansıtması açısından anlamlı olduğunu vurgulamaktadırlar.

    [12]  2000-2005 yılları arası imalat sanayinin, hem toplamdaki görünümü hem de kamu sektörü-özel özel sektör farklılıkları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Bağımsız Sosyal Bilimciler, 2005: 17-20 ve 2006: 26-28.

    [13]  Sönmez’in (2003: 103) yaptığı hesaplamalara göre 2001 krizinde reel ücretler, dolar bazında (1997 bazına göre) 100’den 70’e düşmüştür.

    [14]  Toplam işçi ve sendikalı işçi sayılarının işkollarına göre ayrıntılı bir dökümü için bkz: ÇSGB, 2007b ve 2007d

    [15]  Toplu iş sözleşmesi kapsamı ile ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının adresindeki veriler, 1996 yılından sonrasını kapsamaktadır. (Erişim Adresi: http://www.calisma.gov.tr/istatistik/cgm/yillar_tis.htm). 1989-1996 yılları arası dönem için bkz: (Erişim Adresi: http://www.tisk.org.tr/gostergeler.asp?id=519#1)

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ