• Alman Federal Mahkeme Kararları

    Alpay HEKİMLER

     

    Schleswig- Holstein Eyalet İş Mahkemesi

     Karar Tarihi:        6.5.2015

    Sayısı:                3 Sa U 354/14

    Bir işçinin amirinin bürosunda ücret artışı elde etmek amacıyla gerçekleştirdiği oturma grevi (oturma eylemi) fesih için haklı neden oluşturabilir.

     Özü:

    İşçinin, toplu sözleşmede belirlenmiş olan ücret seviyesinin üzerinde bir ücret artışı elde etmesi amacıyla, amirinin bürosunda birkaç saat süreyle oturma grevi gerçekleştirmesi, iş sözleşmesinin feshi için haklı neden oluşturabilir. Bu durum özellikle, bu eylemi gerçekleştiren işçinin yönetici ve örnek bir kişi olması ve de kendisinin oturma grevini sonlandırmaması halinde iş ilişkisinin feshedileceğinin ihtar edilip, bu ihtara rağmen sürdürmesi durumunda geçerlilik kazanmaktadır.

    Olay:

    Davacı, davalının yanında 1992 yılından beri istihdam edilmekte olup en son 300 işçinin çalıştığı bir birimin yönetiminden sorumluydu. Kendisinin ifa etmekte olduğu görev nedeniyle, toplu sözleşme hükümlerine göre en üst seviyeden ücret ödenmekteydi. Ancak davacı toplu sözleşme hükümlerinin dışında bir ücretin ödenmesini talep etmiştir. Bu konu ile ilgili talebini çok sayıda görüşmede defaten dile getirmiştir. 

    Davacı, bu yöndeki talebini bir kez daha amiri konumunda olan işletme yöneticisine bildirip, olumsuz yanıt alıp odadan çıkması istenince, kendisi odayı ancak talebinin yerine getirilmesi halinde terk edeceğini beyan etmiştir. Bunun üzerine işletme yönetici, yönetim hakkının kendisinde olduğunu ve yasal sürelere riayet ederek odayı terk etmesini istemiştir. Davacının odayı terk etmemesi üzerine, yönetici odadan çıkmış ve davacı odada oturmaya devam etmiştir. Aradan bir saatlik bir süre geçmesine rağmen ve bu sürede arabulucu olarak davacının eşinin ve de çalışma konseyinin devreye girmesine karşın, davacı oturma eylemini sürdürmüştür. İşverenin, odayı terk etmemesi halinde polis çağıracağını ve aralarındaki iş sözleşmesini feshedeceğine dair ihtarda bulunmasına rağmen, davacı oturma eylemini sürdürmüştür. Eylemin başlamasından yaklaşık üç saat geçtikten sonra, davacı polis nezaretinde işletmeyi terk etmiştir.

    Ertesi gün davacı, çok sayıda alıcıya “böyle bir amiri olan bir çalışanın, düşmana ihtiyacı yoktur” ibaresi içerikli e-mailler göndermiş ve bu yazılarda kendi davranışı konusunda herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Davacının bu davranışı üzerine, davalı aralarındaki iş ilişkisini derhal feshetmiştir. Derhal feshin kabul edilmemesi halinde, ihbar süreleri dikkate alınarak feshine karar vermiştir. 

    Gerekçe:

    Davalı, davacı ile aralarındaki iş ilişkisini yasa hükümlerine uygun bir biçimde derhal feshetmemiştir. Ancak derhal feshin kabul edilmemesi halinde süreli feshe karar verdiğinden dolayı, süreli fesih kararı yasa hükümlerine uygun olarak alınmıştır. Davacı, ağır kusurlu olarak yükümlülüklerini ihlal etmiştir. Ancak, kendisinin sorunsuz bir biçimde 22 yıldan beri işletmede çalışıyor olması hususu başta olmak üzere dikkate alındığında ve tüm koşullar birlikte değerlendirildiğinde, feshin derhal değil, süreli bir fesih kararı olması çıkarların dengelenmesi bakımından uygun olmaktadır.  

    Dortmund Sosyal Mahkemesi

    Karar Tarihi:        5.08.2015

    Sayısı:                S 36 U 818/12

     İşyerinde gerçekleştiren Grip aşısı uygulaması sonucunda ortaya çıkan hasarlar her durumda iş kazası olarak kabul edilmez.

     Özü:

    İşyerinde Grip aşısı uygulaması sonucunda ortaya çıkan hasarları, salt bu aşıyı işverenin talimatı doğrultusunda işyeri hekimi tarafından gerçekleştirilmiş olunması sebebiyle, iş kazası olarak tanımlamak mümkün değildir. Ancak ifa edilen iş, genel sağlık tedbirlerin dışında grip aşısının yapılmasını zorunlu kılıyorsa, ortaya çıkan hasarların iş kazası olarak tanımlanmasını mümkün kılmaktadır. Bu yönde bir durum değerlendirmesi yapılabilmesi için, işyerine çok sayıda kişinin giriş - çıkış yapıyor olması yeterli değildir.

    Olay:

    Davacı, Bochum Müzesinde çalışmaktadır. Davacı, Ekim 2009 tarihinde işverenin kendilerini gribe karşı korumak isteyenler için işyeri hekimi tarafından aşılanmaları yönünde getirmiş olduğu imkandan yararlanmıştır. Bu aşılama işleminin sonucunda davacıda Guillian-Barre-Sendromu olarak tanımlanan sendrom görülmeye başlanmıştır. Söz konusu rahatsızlık, sınır sistemini etkilemekte ve his kayıplarına neden olmaktadır.

    Eyalet Kurumu ortaya çıkan rahatsızlığı grip aşısının neden olduğu bir hasar olarak tanımlamıştır. Davacı açmış olduğu davası ile davalı kurumdan, ortaya çıkan hasarın iş kazası olarak kabul edilmesini ve zararının tazmin edilmesini talep etmiştir. Davacı iddiasında, grip aşısı uygulamasının işveren tarafından işyeri hekimince uygulanılmasının teklif edilmiş olunması ve de işyerine çok sayıda kişinin giriş - çıkış yapıyor olması ve de böylelikle gribin kendisine bulaşmasını engellemek istemesi nedeniyle, sonucun bir iş kazası olarak değerlendirilmesini zorunlu kıldığını beyan etmiştir.

    Sosyal Mahkeme açılan davanın reddine karar vermiş ve temyiz yolunu kapalı tutmuştur.

    Gerekçe:

    Davalı, haklı olarak iş kazası nedeniyle bir tazminatın ödenmesini kabul etmemiştir. Salt, grip aşısı uygulamasının yapılmasının işverence teklif edilmiş olunması ve de bunun işyeri hekimi tarafından uygulanılması, ortaya çıkan sonucun iş kazası olarak değerlendirilmesini mümkün kılmamaktadır. Olayın iş kazsı olarak değerlendirilebilinmesi için, grip aşısı uygulamasının, ifa edilen işe bağılı olarak ortalamanın üzerinde bir sağlık tedbiri olarak yapılmasını zorunlu kılmaktadır. 

    Dava konusu olayda bu şart yerine gelmemiştir. Davacı her ne kadar müşteriler ile temas halinde bulunuyor olsa dahi, kendisine grip virüsünün bulaşma riski diğer meslektaşlarına veya özel yaşamındaki faaliyetlerden, örneğin alışveriş yaparken karşı karşıya kaldığı riskten, daha yüksek değildir.

     

    Hamburg İş Mahkemesi

    Karar Tarihi:        1.7.2015

    Sayısı:                27 Ca 87/15

     İzinsiz olarak birkaç sandviçe el konulması derhal fesih için haklı neden oluşturmamaktadır.

     

    Özü:

    İzinsiz olarak maddi değeri düşük olan (dava konusu olayda sekiz adet sandviç) el konulması esas itibariyle derhal fesih için haklı neden oluşturur. Ancak her olayda ilkin işçinin ihtar edilmesiyle birlikte kaybolan güvenin yeniden tesis edilip edilmeyeceğinin önceden denenmesi gerekir. Böyle bir durum özellikle işçinin iş sözleşmesindeki yükümlülükleri ihlal ederken gizlice hareket etmeyip, hatasını kabul edip, pişmanlık göstermesi durumunda geçerlilik kazanmaktadır. 

    Olay:

    Davacı, 20 yılı aşkın bir süreden beri davalı Hastanede hemşire olarak çalışmaktadır. En son acil serviste çalışmıştır. Davalı hastane, acil servis biriminde hastane çalışanı olmayıp ancak kurtarıcı hizmeti gören kişiler için bir oda hazırlamış ve bu oda da kurtarıcılar için, içecek, meyve ve sandviçler sürekli hazır bulundurmaktadır. Davacı, Ocak ayının sonunda bu odada bulunan buzdolabından sekiz adet sandviç alıp, birini yemiş diğerlerini meslektaşlarına dağıtmıştır.

    Davalı, davacının bu eyleminden haberdar olması üzerine, aralarındaki iş ilişkisini derhal feshetmiştir. Davacının açmış olduğu davası iş mahkemesi tarafından kabul edilmiştir.

    Gerekçe:

    Davalı, davacı ile aralarındaki iş ilişkisini usulüne uygun bir biçimde feshetmemiştir. Davacı, izinsiz olarak sandviçleri alması ve bunlardan yemiş olması, iş ilişkisinden doğan yükümlülüklerini ağır kusurlu bir biçimde zedelemiştir. Ancak çıkarların dengelenmesi bakımından, ilkin işçinin bu ağır kusursundan dolayı ihtar edilmesi ve böylelikle kaybolan güvenin yeniden tesis edilmesine çalışılması gerekirdi.

    Davacının eylemi değerlendirildiğinde bu eylemini gizli değil, aksine açık bir biçimde gerçekleştirdiği görülmektedir. Bunun ile birlikte sadece kendisini değil, meslektaşlarını da düşünerek hareket etmiştir. Bu bakımdan olay değerlendirildiğinde esasen amaçladığı vardiyada görev yapan kişilerinin ihtiyaçlarını gidermek olduğu görülmektedir. Yine kendisi eylemi ile ilgili olarak, bu hareketini saklama girişimi içerisine girmemiş daha çok bir hata yaptığını kabul etmiştir. Böylelikle davacı eyleminden dolayı pişmanlık içerisinde olduğunu da ortaya koymuştur. 

    Diğer taraftan davacının uzun süreden beri davalının yanında çalıştığı ve herhangi bir sıkıntının yaşanmadığının da dikkate alınması gerekir. Uzun yıllardan beri sözleşme taraftarları arasında kurulmuş olan güven ilişkisinin bir seferlik güven ilişkisini zedeleyen bir tutum nedeniyle tamamen ortadan kalkmış olacağının kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.

     

    Berlin İş Mahkemesi

    Karar Tarihi : 13.8.2015

    Sayısı : 57 Ca 3762/15

     Daimi ikametgâhları olmayan işçiler de işverenleri aleyhine dava açabilirler.

     Özü:

    İşçinin açmış olduğu dava, daimi bir ikametgâhının olmaması (dava konusu olayda Romanya vatandaşı olan bir inşaat işçisi) ve bu nedenle dava dilekçesinde bir iletişim adresi vermesi sebebiyle reddedilmesi, yasal değildir. Tüm işçilerin etkin bir hukuksal korumadan yararlanma hakları bulunmakta olup, bu hak, işveren aleyhine dava açma hakkını da kapsamaktadır.

    Olay:

    Davacı, Romanya vatandaşı olan bir inşaat işçisidir. Davacı açmış olduğu davası ile “Mall of Berlin” adlı büyük bir AVM inşaatındaki taşeron firmada çalışmış olduğunu ve emeğinin karşılığında ücretinin sadece kısmen ödendiğini iddia etmiştir. 

    Mahkeme davacıyı haklı bularak, işverenin kendisine ödemiş olduğu 700 Euro tutarını mahsuplaştıktan sonra, davalının toplamda brüt 7.437 Euro tutarında ücretin ödemesine karar vermiştir. Davalı yapmış olduğu itiraz başvurusu ile davacının dava dilekçesinde daimi bir ikamet belirtememesi sadece bir irtibat adresi verebiliyor olması sebebiyle, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Bunun ile birlikte, davalı, dava konusunun açık olmadığını, çünkü ortaya konan iddia ile aralarında bir iş ilişkisinin kurulmuş olduğu sonucunun çıkartılmasının mümkün olmayacağını beyan etmiştir. Mahkeme davanın kabulüne karar vermiştir.

    Gerekçe:

    Davacının, davalıdan Medeni Kanunun 611. ve 612. maddesi hükümleri uyarınca 700 Euro tutarı mahsuplaştırıldıktan sonra toplamda Brüt 7.437 Euro talep etme hakkı bulunmaktadır.

    Davanın kabulüne karar verilmesi gerekmiştir. Bu yönde bir kararın verilmesinde davacının daimi bir ikametgâhının bulunmayıp, tanıdıklarının yanında geçici olarak, kısmen de günlük olarak kalmış olmasının herhangi bir engelleyici hali bulunmamaktadır. Davacının daimi bir ikametgâhının olmaması, dava açma ve hukukun korunmasından etkin bir biçimde yararlanma hakkından maruz bırakılmasına gerekçe oluşturamaz.

     

    Alman Federal İş Mahkemesi Kararı

    Cinsel Tacizin Haklı Nedenle Derhal Fesih Hakkına Yol Açıp Açmayacağı Sorunu

     Çev: A. Eda MANAV ÖZDEMİR*

     Haklı nedenle fesih-cinsel taciz

    Karar Tarihi: 20 Kasım 2014

    Karar Sayısı: BAG (Federal İş Mahkemesi) 2 AZR 651/132

    Ana İlkeler:

    Genel Eşit Muamele Kanununun (AGG) üçüncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamındaki cinsel taciz, Genel Eşit Muamele Kanununun yedinci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince sözleşmeye bağlı yükümlülüklerin bir ihlali olarak kabul edilir. Bu neden, Alman Medeni Kanununun (BGB) 626 ıncı maddesinin birinci fıkrası kapsamında önemli bir neden olarak kabul edilmiştir. Somut olayda bu davranışın sözleşmenin haklı nedenle derhal fesih hakkına yol açıp açmayacağı konusu, olayın koşullarına, cinsel tacizin kapsamına ve yoğunluğuna bağlıdır.

    Konu:

    Davalının, Düsseldorf Eyalet İş Mahkemesi’nin 12 Haziran 2013 tarihli ve 7 Sa 1878/12 sayılı kararını temyiz talebi

    Olay:        

    Taraflar arasındaki uyuşmazlık, işverence yapılan haklı nedenle fesih işleminin geçerli olup olmadığı noktasındadır. 

    Davacı, 1996’dan beri davalının işyerinde motorlu taşıt teknisyeni olarak çalışmaktadır. Davalı, on kişiden fazla işçiyi sürekli olarak istihdam etmektedir.

    Davacı, 27 Haziran 2012 tarihinde üstünü değiştirmek için personelce kullanılan odaya girmiştir. Burada, dışarıdan bir temizlik şirketinin o güne kadar tanımadığı bir bayan çalışanıyla karşılaşmıştır. Karşılaşma sırasında M. adındaki bu kadın, çamaşır ve soyunma odası arasındaki kapıya sırtını dayamış, çamaşır odasında bulunan iki arkadaşıyla sohbet etmektedir. Davacı da oraya gitmiştir, kadının her iki arkadaşı da odadan ayrıldıktan sonra, o sırada elini yüzünü yıkayan davacı ile M. adlı kadın konuşmaya başlamışlardır. Konuşma esnasında bayan M, önce lavabonun önüne, sonra da davacının yanına gitmiştir. Davacı, ona, göğüslerinin güzel olduğunu söyleyerek eliyle dokunmuştur. Bayan M. bunu istemediğini söylemiş, davacı derhal elini çekmiştir. Davacı, üstünü değiştirerek odadan ayrılmıştır. Bayan M. çalışmaya devam etmiş, daha sonra olayı kendi işverenine anlatmıştır. M nin işvereni de, durumu davalı işverene anlatmıştır.

    31 Temmuz 2012 tarihinde davalı, kendisiyle bir görüşme yapmak için davacıyı çağırmış, davacı olayı itiraf etmiştir. Bir an için kendini kaybettiğini, yaşanan olayın kendisine korkunç derecede acı verdiğini, utanç duyduğunu, böyle bir şeyi bir daha yapmayacağını söylemiştir. 

    31 Temmuz 2012 tarihinde davalı, davacının iş sözleşmesini haklı nedenle feshetmiştir.

    Daha sonra davacı, Bayan M.’ye bir mektup yazarak özür dilemiş, mağdur olması nedeniyle tazminat ödemek için girişimde bulunmuştur. Bayan M, davacının özrünü kabul etmiş, meselenin kendi açısından bittiğini, cezai takibatla artık ilgilenmediğini söylemiştir. Davacı hakkındaki soruşturma, Ceza Usul Kanununun 170 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince sonlandırılmıştır.

    Davacı, yasal süresi içinde feshe karşı koruma davası açmıştır. Davacı, Bayan M.’nin kendisiyle flört ettiği izlenimini –sübjektif- olarak edindiğini, daha sonra bir anlık bilinç kararması yaşadığını ve geri dönüp baktığında kendisini anlaşılmaz bir taciz olayına kaptırdığını ileri sürmüştür. Kusurlu davranışının bağışlanamaz olsa da, haklı nedenle feshi geçerli kılacak bir durumu yaratmayacağını, bunun bir defaya mahsus bir “Pot Kırma” olduğunu, davalının bir uyarıda bulunarak tepkisini göstermesinin yeterli olacağını ifade etmiştir.  

    Davacı, taraflar arasındaki mevcut iş ilişkisinin 31 Temmuz 2012 tarihli fesih işlemiyle sona erdirilmediğinin tespit edilmesini talep etmiştir.

    Davalı, davanın reddini talep etmiştir. Davacının sözlü olarak ve bunu müteakip fiziksel temasıyla birbirinden ayrı iki cinsel taciz suçu işlediğini, iş görme borcunu ağır kusuruyla ihlal ettiğini, bu nedenle de yapılan feshin haklı fesih olduğunu ileri sürmüştür. Davalı, hem kendisinin hem de başka bir şirketin bayan personelini, davacının cinsel tacizlerine karşı korumakla yükümlü olduğunu, davacının özür dilemelerinin sadece işten çıkartılmanın verdiği baskı ile gerçekleştiğini belirtmiştir. 

    İş mahkemesi davayı reddetmiştir, Eyalet İş Mahkemesi davayı kabul etmiştir. Davalı, temyiz başvurusu ile ilk derece mahkemesi kararının yeniden tesisini talep etmiştir.

     

     

    Karar Gerekçeleri

    Temyiz talebi hukuki dayanaktan yoksundur.

    A. 31 Temmuz 2012 tarihli fesih işlemi, tarafların iş ilişkisini sona erdirmemiştir. Alman Medeni Kanununun 626 ıncı maddesinin birinci paragrafı kapsamında sözleşmenin feshi için önemli neden yoktur.

    I. Somut olayın bütün koşulları gözetilerek ve her iki tarafın menfaatleri karşılaştırılarak iş ilişkisinin ve işçinin işe devamının bildirim süresinin sonuna kadar işverenden beklenemeyeceği durumda Alman Medeni Kanununun 626 ıncı maddesi gereğince iş sözleşmesi haklı sebepten dolayı fesih bildirim süresine uyulmaksızın derhal feshedilebilir. Bunun için ilk önce özel koşulları dikkate alınmaksızın olayda “genel olarak” söz konusu davranışın “önemli neden” olarak görülüp görülmediği incelenmelidir. Daha sonra somut koşullar gözetilerek fesih bildiriminde bulunan işverenden –en azından bildirim süresinin sonuna kadar- iş ilişkisinin devamının beklenebilip beklenemeyeceğinin incelenmesi gerekmektedir. (Federal İş Mahkemesi (BAG) 10 Nisan 2014 - 2 AZR 684/13 - Rn. 39; 21 Kasım 2013 - 2 AZR 797/11 - Rn. 15, BAGE 146, 203).

    II. Eyalet İş Mahkemesi, isabetli olarak “genel olarak” önemli bir nedenin varlığını kabul etmiştir. Davacı, iş sözleşmesine dayalı yükümlülüklerini önemli ölçüde ihlal etmiş ve Bayan M’ye cinsel tacizde bulunmuştur.

    1.Genel Eşit Muamele Kanununun üçüncü maddesinin dördüncü paragrafı kapsamındaki cinsel taciz, Genel Eşit Muamele Kanununun yedinci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince sözleşmeye bağlı yükümlülüklerin bir ihlali olarak kabul edilmektedir. Bu davranış, Alman Medeni Kanununun 626 ıncı maddesinin birinci fıkrası kapsamında sözleşmenin derhal feshi için “genel olarak” önemli bir nedendir. Somut olayda davranışın haklı nedenle fesih hakkına yol açıp açmayacağı konusu, somut olayın koşullarına, cinsel tacizin kapsamına ve yoğunluğuna bağlıdır (BAG 9. Haziran 2011 - 2 AZR 323/10 - Rn. 16 mwN). (BAG 9 Haziran 2011 - 2 AZR 323/10 - Rn. 16 mwN).

    2. Davacı, Bayan M’ye hem sözlü hem de fiziksel olarak cinsel tacizde bulunmuştur.

    a) Genel Eşit Muamele Kanununun üçüncü maddesinin dördüncü fıkrasına göre cinsel taciz; onurun çiğnenmesini, incitilmesini, kişinin küçük düşürülmesini veya hakareti amaçlayan ya da buna sebep olan, istenmeyen, cinselliğe yönelik fiziksel temaslar ve cinsel içerikli sözleri içeren davranışlardır. Genel Eşit Muamele Kanununun üçüncü maddesinin üçüncü fıkrasından farklı olarak cinselliğe yönelik bir defaya mahsus yapılan hareket tarzı da cinsel taciz kapsamında değerlendirilebilir. (BAG 9 Haziran 2011 - 2 AZR 323/10 - Rn. 18 mwN).

    b) Kadının göğüslerinin güzel olduğu yönündeki ifadede, toplumun uygun göreceği bir kompliman bulunmamaktadır. Aksine uygun olmayan cinsel içerikli bir sözün dile getirilmesi söz konusudur. Eyalet İş Mahkemesi’nin tespitleri, -Temyiz merciinin görüşünün aksine -Bayan M.’nin cazibesini kullanarak davacıyı tahrik ettiğine ilişkin bir varsayımı ortaya koymamaktadır. (karşılaştırınız BAG 9 Haziran 2011 - 2 AZR 323/10 - Rn. 21). Davacı, daha sonraki temasında, Bayan M.’nin vücudundaki mahrem bölgeye bir cinsel müdahalede bulunmuştur. Hem söylenen sözler hem de bu sözlerden sonraki temas objektif olarak bakıldığında tasvip edilemeyecek bir davranıştır. Bu durum, davacı tarafından bilinmesi gereken bir husustur. (karş. BAG 9 Haziran 2011 - 2 AZR 323/10 - Rn. 22). Kişinin, bizzat kendi davranışının nasıl anlaşıldığı ve neyi amaçlamadığının karşı tarafça anlaşılabilmiş olması konusundaki hissiyatının önemi yoktur. (karş. BAG 9 Haziran 2011 - 2 AZR 323/10 - Rn. 24). Davacı, Genel Eşit Muamele Kanununun üçüncü maddesinin dördüncü fıkrası gereğince, tasvip edilmeyen davranışıyla Bayan M.’nin onurunu zedelemiş ve onu küçük düşürerek cinsel objeye çevirmiştir.

    III. Davacı, Bayan M.’ye cinsel tacizde bulunsa da, davalı, onu çalıştırmaya devam edebilirdi. Uyuşmazlık konusu olaydaki koşullara göre davalının davacıyı uyarması yeterli olurdu.

    1. İşçinin iş görme yükümlülüğünü önemli derecede ihlal etmesine karşın, bildirim süresi bitinceye kadar işine devam etmesinin işverenden beklenip beklenemeyeceği incelenirken, genel bir değerlendirme yapılarak, işverenin iş ilişkisinin derhal sona erdirilmesindeki menfaatinin, işçinin işe devam etmesindeki çıkarı ile karşılaştırılması ve tarafların menfaat dengesinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

    a) Somut olaydaki değerlendirme, orantılılık ilkesi dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu bağlamda işçinin en azından süreli fesih bildirim süresinin sonuna kadar işe devam etmesinin işverence beklenip beklenemeyeceğine ilişkin koşullar olayda tespit edilmemiştir. Fakat sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlalinin ağırlığının ve sonuçlarının, işçinin kusur derecesinin, davranışın olası tekrarlanma tehlikesinin ve iş ilişkisinin süresinin, bu sürenin sorunsuz bir şekilde devamının göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Haklı nedenle bir fesih bildirimi, ancak, işverenden daha hafif olan diğer tüm tedbirlerin uygulanmasının beklenememesi nedeniyle, iş ilişkisini sürdürmek için fesih dışında başka uygun bir çözüm yolunun olmaması durumunda söz konusu olur. Haklı nedenle fesih hakkı ile kıyaslandığında özellikle bir uyarıda bulunma veya süreli fesih bildirimi sözleşmenin haklı nedenle feshi yerine uygulanabilecek daha hafif tedbirler olarak görülebilir. Bu araçlar, ancak haklı nedenle fesih bildirimiyle izlenen amaca-gelecekte ortaya çıkacak zararlardan doğan riskten kaçınma amacına- ulaşmak için uygun olduklarında alternatif tedbir sayılırlar. (BAG 23 Ekim 2014 - 2 AZR 865/13 - Rn. 47; 25 Ekim 2012 - 2 AZR 495/11 - Rn. 15 mwN).

    b) Sözleşmeden doğan yükümlülüğün ihlali işçinin yönlendirilebilir davranışına dayanıyorsa, işçinin gelecekteki davranışı, fesih yoluna başvurulması tehdidinden olumlu yönde etkilenebilir. Bu nedenle, sözleşmeden doğan yükümlülüğün ihlali nedeniyle süreli ya da haklı nedenle fesih bildirimi usulüne uygun bir uyarıda bulunmayı gerektirir. Alman Medeni Kanununun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile bağlantılı 314 üncü maddesinin ikinci fıkrasında dile getirilen orantılılık ilkesi gereğince, önceden uyarı yapılsa bile işçinin davranışın gelecekte düzeleceği beklenemiyorsa veya işveren tarafından açıkça-işçi için de görülebilir şekilde -ağır bir iş görme yükümlülüğünün ihlali söz konusu ise ve objektif kriterlere göre işverenden işçiyi çalıştırması beklenemiyorsa uyarıya gerek yoktur. (BAG 23 Ekim 2014 - 2 AZR 865/13 - Rn. 47; 25 Ekim 2012 - 2 AZR 495/11 - Rn. 16).

    c) Ayrıca orantılılık ilkesi Genel Eşit Muamele Kanununun 12 inci maddesinin üçüncü fıkrasında somut bir şekilde ifade edilmiştir. Bu maddeye göre işveren Genel Eşit Muamele Kanununun üçüncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamındaki cinsel tacizlerin de yer aldığı Genel Eşit Muamele Kanununun yedinci maddesinin birinci fıkrasındaki mağdur etme yasağına karşı ihlallerde –uyarıda bulunma, yer değiştirme, başka yere nakletme veya sözleşmeyi feshetme gibi- iş hukuku ile ilgili elverişli, gerekli ve uygun önlemleri almak zorundadır. İşveren, somut koşullara göre uygun olan önlemi belirler. Fakat Genel Eşit Muamele Kanununun 12 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre, işverenin işçiyi mağdur etmemesi gerektiği durumlarda işverenin hangi tedbiri uygulayacağı konusunda seçim yapmada takdir hakkı sınırlandırılır. Bu nedenle işverenin gelecekte zarar görmeme ihtimali söz konusu olduğunda, yani işçinin bu davranışı tekrarlamayacağı ihtimali var ise, işverenin fesih yerine daha hafif tedbir alması orantılılık ilkesi kapsamında uygun görülür. (BAG 9 Haziran 2011 - 2 AZR 323/10 - Rn. 28 mwN).

    d) İnceleme yapılırken ve menfaat dengesi gözetilirken istinaf mahkemesine değerlendirme alanı tanınmaktadır. İstinaf mahkemesinin değerlendirmeleri, temyiz merciinde, hukuk normlarının mantık kuralları veya genel olarak kabul edilen tecrübe/örf adet kuralları çerçevesinde olaya uygulanıp uygulanmadığı ve dikkate alınması gereken hususların çelişkiye yer bırakmaksızın göz önünde bulundurup bulundurulmadığı bakımından incelenir. (BAG 27 Eylül 2012 - 2 AZR 646/11 - Rn. 42 mwN).

    2. Eyalet İş Mahkemesi, olaya ilişkin eksiksiz bir değerlendirme yapmıştır. Fesih işleminin orantısız olduğunu tespit etmiştir. Davalı, öncelikle davacıya ihtarda bulunmakla yükümlüdür. Hukuki olarak yapılacak bu değerlendirme, hâkimin takdirindedir. Yapılacak bu uyarıdan sonra davranışın tekrarlanmasına yönelik bir riski öngören koşullar mevcut değildir. Davacının söz konusu iş görme yükümlülüğünün ihlali, bu nedenle bir uyarıda bulunmayı kaçınılmaz kılacak kadar ağır bir ihlal değildir.

    a) Eyalet İş Mahkemesi, belirtilen sebeple, bir uyarıda bulunulmamasını hukuki eksiklik olarak kabul etmiştir. Çünkü uyarıda bulunulduktan sonra işçinin davranışının değişip değişmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

    aa) Eyalet İş Mahkemesi, öngörülebilir olmadığı için isabetli olarak, davacının, davranışını değiştirmede yetersiz olduğu noktasından hareket edebilir. Davacı, bilinç kaybına uğradığını ifade ederek kendisine de yabancı olan tek sefere mahsus anlık olarak kendinden geçtiğini ifade etmiştir. Davacının tekrar yanlışlıkla flört etme isteği doğuracak bir düşünceye kapılacağına ilişin bir durum varsayılamaz. Olayda da davacının tekrar aynı harekette bulunacağına ilişkin bulgular mevcut değildir. Davacı hareketinin yanlış olduğunu anlamış ve hemen o anda Bayan M.’den elini çekmiştir.

    bb) Eyalet İş Mahkemesi, davacının davranışını değiştirmekte isteksiz olmamasını da hukuken doğru kabul etmiştir.

    (1) Temyiz merciinin görüşünün aksine, Eyalet İş Mahkemesi, gittikçe yoğunlaşan cinsel taciz fiilinin bulunduğunu tespit etmiştir. Eyalet İş Mahkemesi olayda tek bir hareketten yola çıkmış ve davacının lehine, hareketinin istenmediği anlaşıldıktan sonra hemen eylemine son verdiğini vurgulamıştır. Bu durumdan davacının gelecekte bu şekilde davranmayacağı ve kendi gözlemleri ve davranışının sübjektif sonuçları arasında tam olarak ayırım yapacağı sonucu çıkmaktadır. (karş. BAG 2 Eylül 2012 - 2 AZR 646/11 - Rn. 43). Bu düşünce, hiçbir kısıtlamaya yer verilmeksizin savunulabilir. Davacı, sürekli olarak bu eylemde bulunmamıştır. Davacının davranışı, davalı tarafından dayanak yapılan 9 Haziran 2011 tarihli Federal İş Mahkemesi kararındaki davranış ile kıyaslanamaz. (- 2 AZR 323/10 -) Söz konusu kararda ilgili kişi birkaç defa uyarılmıştır. Bu kişi, uyarılara rağmen istenmediğini bilerek bir bayan çalışana günlerce farklı şekilde tacizde bulunacağı şüphesi yaratmıştır.

    (2) Eyalet İş Mahkemesi, çekişmeye konu bütün koşulları dikkate alarak Hukuk Usulü Kanununun 286 ıncı maddesinin birinci fıkrası doğrultusunda bir ihtarla Genel Eşit Muamele Kanununun 12 inci maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında olayın tekrarlanmayacağı yönünde bir kanaate varmıştır. Mahkeme bu kanaatini olayın uzun yıllar şikâyet konusu olmayan bir ilk hadise olmasına ve davacının olayın gerçekleştiği odada “sadece ikisinin olduğu bir ortamda” kendisine yöneltilen suçlamayı kabul etmemesinin mümkün olmasına karşın; 31 Temmuz 2012 tarihindeki görüşmede hatalı davranışını hiçbir tereddüde mahal bırakmadan itiraf etmesine dayandırmıştır. Davalıyla yapılan görüşmede davacının, olayın kendisine korkunç derecede acı verdiği, yaşadığı bu olaydan utanç duyduğu yönündeki beyanından, davacının bu davranışından ötürü açıkça utandığı sonucu çıkmaktadır. Davacının özür mektubu iletmesi ve “Fail-Mağdur Tazminatı” teklif etmesi de buna yöneliktir.

    (3) Temyiz mercii, Eyalet iş Mahkemesinin kabul edilebilen bu değerlendirmesine karşı sadece kendi değerlendirmelerini eklemiştir. İşçi muhtemel bir fesihten korkması nedeniyle değil, hatasını anladığı için özür dilemiştir. Bu nedenle işçinin hukuki anlamda bir kusuru bulunmamaktadır. Eyalet İş Mahkemesi işçinin sözleşmenin feshinden ve cezai soruşturmadan korktuğu için işverence kendisine bu konu açıldıktan sonra özür dilediğine dayanmıştır. İşçinin fesih bildiriminden sonraki bu davranışının, davanın seyri açısından sadece hafifletici bir etkisi vardır. (karş. BAG 9 Haziran 2011 - 2 AZR 323/10 - Rn. 39). Ancak işçinin önceden göstermiş olduğu pişmanlığın devamı söz konusu ise, bu davranışın gelecekte tekrarlanma riskinin olmadığı varsayımına da dayanabilir. (BAG 10 Haziran 2010 - 2 AZR 541/09 - Rn. 53, BAGE 134, 349). Eyalet İş Mahkemesi, davacının davranışının Bayan M. tarafından reddedilmesine dayanarak, davacının davalıyla yaptığı görüşmeden önce hatalı davranışını ve bu davranıştaki ciddiyeti anlamasından ve daha sonraki çabalarıyla bunu ispatlamasından dolayı, yapılacak uyarının, olayın tekrarlama riskini bertaraf edeceği ve işçinin bu konuda gereken dersi aldığı noktasından hareket etmiştir.

    b) Eyalet İş Mahkemesi, objektif kriterlere göre, davalının, katlanılamayacak derecede ağır bir yükümlülük ihlalinin söz konusu olması nedeniyle mi ihtarda bulunmaya gerek duymadığı konusunda kesin bir inceleme yapmamıştır. Eyalet İş Mahkemesi, söz konusu davada tarafların menfaatlerini dengelemek suretiyle bir değerlendirme yapmıştır. Temyiz mercii tarafından bir değerlendirme yapılması, istinaf mahkemesinin değerlendirmesinin kusurlu veya eksik bulunması ve –buradaki gibi- bütün önemli olguların sabit olmaları noktasında mümkündür. (BAG 25 Ekim 2012 - 2 AZR 495/11 - Rn. 31 mwN).

    aa) Eyalet İş Mahkemesi, bir defalık bir ihlalin söz konusu olduğunu ve davacının tacizde bulunma isteğinin olmadığını ve arzu edilmeyen davranışı konusunda hatalı davrandığını isabetli olarak belirtmiştir. (karş. BAG 9 Haziran 2011 - 2 AZR 323/10 - Rn. 38).

    bb) Temyiz merciinin kabul ettiğinin aksine, Eyalet İş Mahkemesi davacının hatasına masum gözüyle bakmamış veya Bayan M.’yi bundan sorumlu tutmamıştır. Görüşmenin içeriğini sorunlu değerlendirmemiş ve davacının Bayan M.’ye fiziksel olarak yaklaşması konusunda suçlamada bulunmamıştır. Bayan M nin, davacının özel alanından geçip gitmesi veya davacıyı tahrik etmesi hususundan hareket edilmemiştir. Eyalet İş Mahkemesi, işçinin lehine, kaçınılabilir yanlış değerlendirmeyi de göz önünde bulundurabilirdi. (karş. BAG 27 Eylül 2012 - 2 AZR 646/11 - Rn. 44; 14 Şubat 1996 - 2 AZR 274/95).

    c) Sadece bu nedenden dolayı bir uyarıda bulunulması kaçınılmaz olduğu için Eyalet İş Mahkemesinin dikkate aldığı aşağıdaki hususları davacının lehine değerlendirmesi önem arz etmemektedir. Davacının;

    ·       Tasvip edilmeyen davranışındaki kusuru,

    ·       Hiçbir şikayet olmaksızın uzun süre çalışması,

    ·       Tanıkların hatasına karşın iş görme yükümlülüğünün ihlalini ikrarı,

    ·       Bayan M den özür dilemesi ve

    ·       Fail-mağdur-Tazminatı teklif etmesi

    Davalının sözleşmeyi sona erdirmedeki menfaati ağır basmamaktadır. (karş. ErfK/Müller-Glöge 14. Aufl. § 626 BGB Rn. 185; ErfK/Oetker 14. Aufl. § 1 KSchG Rn. 142 ff.; Deinert RdA 2007, 275, 278). M’nin işvereninin, davalıdan davacıya karşı belli bir tepkide bulunmasını isteyip istemediği de anlaşılamamaktadır.

    B. Süreli bir fesih bildirimine yönelik tahvil söz konusu değildir. Bu tarz bir yorum, davacının davranışını Feshe Karşı Koruma Kanununun birinci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında sosyal olarak haklı göstermez. Ortaya konulan bu nedenlerden ötürü davalıdan daha hafif bir tedbir olan davacıyı uyarması beklenirdi. (karş. BAG 25 Ekim 2012- 2 AZR 495/11)

    C. Davalı, davayı kaybeden taraf olarak Hukuk Usulü Kanununun (ZPO) 97 inci maddesinin birinci fıkrası gereğince temyiz masraflarını üstlenmek zorundadır.

    [1] * Prof. Dr. Namık Kemal Üniversitesi, Öğretim Üyesi 

    [2] * Dr., Adalet Bakanlığı Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü Tetkik Hâkimi

     Bu karar www.bundesarbeitsgericht.de adresinden alınmıştır.

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ