• TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN EKİ NİTELİĞİNDE İMZALANAN PROTOKOLLE İŞÇİNİN KÖK ÜCRETİNİN DÜŞÜRÜLMESİNİN GEÇERLİ OLDUĞU

    YARGITAY
    22. HUKUK DAİRESİ
     
    Esas No.
    Karar No.
    Tarihi:
     2017/15142
    2017/10751
    09.05.2017
    İlgili Kanun / Madde

    4857 S. İşK. /32


     
       
    • TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN EKİ NİTELİĞİNDE İMZALANAN PROTOKOLLE İŞÇİNİN KÖK ÜCRETİNİN DÜŞÜRÜLMESİNİN GEÇERLİ OLDUĞU
     
    ÖZETİ   Somut olayda; davacının işe başladığında günlük brüt ücreti 31,00 TL'dir. Davacı 15.06.2004 tarihinde sendikaya üye olmuştur. İşyerinde 01.03.2003 tarihinden itibaren uygulanan toplu iş sözleşmesinin eki olarak imzalanan protokol hükümleri gereği davacıya günlük 25,66 TL ücret ödendiği anlaşılmaktadır. Toplu iş sözleşmesinin tarafları arasında imzalanan protokolle sendikaya sonradan üye olan işçilerin toplu iş sözleşmesi hükümlerinden yararlandırılmasına ilişkin özel hükümler getirilmiş, bu özel hükümlere göre davacı ve onunla aynı şartlarda çalışan işçilerin ücretleri belirlenmiş olup, sadece davacının şahsına ilişkin ücretinin işverence tek taraflı olarak düşürülmesi söz konusu olmamıştır. Davacının toplu iş sözleşmesinin hükümlerinden faydalanmaya başladığında ücretinin 25,66TL olarak belirlenmesinde, davalı ve davacı adına hareket eden sendika ile işveren arasında imzalanan protokol hükümlerinin esas alındığı açıktır. Bu bakımdan ücretin düşürülmesi iddiasının sözleşme dayanağının bulunmadığı yönündeki davacı iddialarına katılmak mümkün değildir. Davacıya yürürlükte olan toplu iş sözleşmesi gereğince ödenmesi gereken menfaatler davalı tarafça ödenmektedir. Davacı sendika ile davalı işveren arasında bağıtlanan toplu iş sözleşmesinden yararlanmak amacıyla kendi isteği ile toplu iş sözleşmesi kapsamına girmiştir. Davacının toplu iş sözleşmesinden faydalanmasıyla birlikte toplu iş sözleşmesinin işçiler yararına getirdiği akçalı menfaatlerden (giyim yardımı, gıda yardımı, yemek yardımı, ikramiye, ilave tediye vs. gibi) de yararlanmakta olup böylelikle davacının gelirinde artış meydana gelmiştir. Mahkemece bu yönler gözden kaçırılarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir

                   
     
                 

    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

    Davacı isteminin özeti:
    Davacı, davalı işyerinde ... teknisyeni olarak çalışırken işe ilk girdiğinde günlük ücretinin 31,00 TL olduğunu, 2004 Haziran ayında sendikaya üye olarak toplu iş sözleşmesinden yararlanmaya başladığını ancak günlük yevmiye ücretinin düştüğünü bildirerek, fark alacaklarının tahsilini istemiştir. 
    Davalıların cevabının özeti:
    Davalılar, davacının kendi rızası ile sendikaya üye olduğunu, ödenen ücretlerin toplu iş sözleşmesi ile belirlenen ücretler olup, yevmiye düşürülmesinin söz konusu olmadığını, davacının bilgisi dışında ücretlerin düşürülmesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini talep etmişlerdir.
    Mahkeme kararının özeti:
    Mahkemece, davacının yevmiyesinin düşürülmesinin yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Temyiz:
    Karar süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
    Gerekçe:
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2017 tarihli ve 2015/9-61 esas, 2017/269 sayılı kararında ifade edildiği üzere: toplu iş sözleşmeleri iş hukukuna özgü kaynaklardandır. Toplu iş sözleşmesi, işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında, iş sözleşmesinin (hizmet akdinin) yapılması, muhtevası ve sona ermesi ile ilgili hükümleri düzenlemek için yapılan, tarafların karşılıklı hak ve borçlarını, toplu iş sözleşmesinin uygulanması ve denetimi ile uyuşmazlıkların çözüm yollarına ilişkin hükümleri de içerebilen yazılı bir sözleşmedir (Çelik N.: İş Hukuku Dersleri, 22. b, İstanbul 2009, s.504).
    Buna göre, toplu iş sözleşmesi düzeninde, işyerindeki çalışma koşullarından birçoğu toplu iş sözleşmesi ile kararlaştırılabilmekte, toplu iş sözleşmesinin tarafları emredici kurallar koyabilmektedir.
    Toplu iş sözleşmesinin emredici hükümleri, iş sözleşmesi taraflarına tanınan sözleşme serbestisini sınırlayan ve çalışma koşullarını belirleyen önemli bir hukuk kaynağıdır. Bunun yanında, değişen ekonomik durumların, genel ya da sektörel krizlerin çalışma koşullarını ve bu arada toplu iş sözleşmelerini etkileyebileceği açıktır. Bu nedenle, çalışma koşullarının işçi lehine olarak değiştirilebileceği ve bunun hizmet akti hükmü olarak geçerli olduğu dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun 6. maddesinde öngörülmüştür. Ancak 2822 sayılı Kanun'un 6/2. maddesine göre, toplu iş sözleşmesi düzeninin geçerli olduğu bir işyerinde, çalışma koşullarında işçi aleyhine olarak yapılacak değişiklik, işçi ve işverenin ortak iradeleri ile dahi mümkün olmayacaktır. Toplu iş sözleşmesinin taraflarının değişen ekonomik durumlar karşısında, sözleşmede değişiklik yapmak ve sözleşmeyi yeni koşullara uyarlamak amacıyla toplu iş sözleşmesi hükümlerini değiştirmeleri olanaklıdır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesinin son fıkrasında yazılı olan "taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilirler" kuralından, toplu iş sözleşmeleri yönünden iş ilişkisinin tarafları yerine, toplu iş sözleşmesinin taraflarını anlamak lazım gelir. Gerçekten, toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi olan kişilerin bu yetkileri devam ettiği sürece toplu iş sözleşmesi hükümlerinde değişiklik yapmaları kural olarak mümkündür (Hukuk Genel Kurulu, 15.05.2013 gün ve 2013/22-540 E., 2013/727 K.).
    Toplu iş sözleşmesi yetkisi olan yanlar, aralarında yapacakları bir ek protokolle gelecekteki haklarda artışı ve hatta bir azalmayı kararlaştırabilirler (Tunçomağ K./Centel T.: İş Hukukunun Esasları, İstanbul 2008, s.369).
    Ne var ki, toplu iş sözleşmesinde yapılacak olan değişiklikler kural olarak geçmişe etkili olamayacaktır. Toplu iş sözleşmesinin tarafları arasında yapılan bu değişiklikler yapıldıkları tarihten ileriye dönük olarak sonuçlarını doğurur. Ayrıca, toplu iş sözleşmelerinin özerkliği ilkesi gereğince, her toplu iş sözleşmesi kendi içinde bağımsızdır.
    07.11.2012 tarih ve 28460 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 18.10.2012 tarih ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 36. maddesine göre, toplu iş sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe iş sözleşmeleri toplu iş sözleşmesine aykırı olamaz. İş sözleşmelerinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler alır. Toplu iş sözleşmesinde iş sözleşmelerine aykırı hükümlerin bulunması hâlinde ise iş sözleşmesinin işçi yararına olan hükümleri geçerlidir.
    Somut olayda; davacının işe başladığında günlük brüt ücreti 31,00 TL'dir. Davacı 15.06.2004 tarihinde sendikaya üye olmuştur. İşyerinde 01.03.2003 tarihinden itibaren uygulanan toplu iş sözleşmesinin eki olarak imzalanan protokol hükümleri gereği davacıya günlük 25,66 TL ücret ödendiği anlaşılmaktadır. Toplu iş sözleşmesinin tarafları arasında imzalanan protokolle sendikaya sonradan üye olan işçilerin toplu iş sözleşmesi hükümlerinden yararlandırılmasına ilişkin özel hükümler getirilmiş, bu özel hükümlere göre davacı ve onunla aynı şartlarda çalışan işçilerin ücretleri belirlenmiş olup, sadece davacının şahsına ilişkin ücretinin işverence tek taraflı olarak düşürülmesi söz konusu olmamıştır. Davacının toplu iş sözleşmesinin hükümlerinden faydalanmaya başladığında ücretinin 25,66TL olarak belirlenmesinde, davalı ve davacı adına hareket eden sendika ile işveren arasında imzalanan protokol hükümlerinin esas alındığı açıktır. Bu bakımdan ücretin düşürülmesi iddiasının sözleşme dayanağının bulunmadığı yönündeki davacı iddialarına katılmak mümkün değildir. Davacıya yürürlükte olan toplu iş sözleşmesi gereğince ödenmesi gereken menfaatler davalı tarafça ödenmektedir. Davacı sendika ile davalı işveren arasında bağıtlanan toplu iş sözleşmesinden yararlanmak amacıyla kendi isteği ile toplu iş sözleşmesi kapsamına girmiştir. Davacının toplu iş sözleşmesinden faydalanmasıyla birlikte toplu iş sözleşmesinin işçiler yararına getirdiği akçalı menfaatlerden (giyim yardımı, gıda yardımı, yemek yardımı, ikramiye, ilave tediye vs. gibi) de yararlanmakta olup böylelikle davacının gelirinde artış meydana gelmiştir. Mahkemece bu yönler gözden kaçırılarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
    Sonuç:
    Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 09.05.2017 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY

    Davacı, davalı işveren nezdinde 2003 yılında çalışmaya başladığını, işyerinde yetkili olan sendikaya üye olduğunda 31.00 TL olan yevmiyesinin ilk ay 24,44 TL"ye sonraki aylar 25.66 TL ye düşürüldüğünü ileri sürerek fark ücret alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    Davalı, davacının iş sözleşmesi devam ederken Sendikaya üye olmasıyla birlikte toplu iş sözleşmesi hükümlerinden yararlanmaya başladığını belirterek zamanaşımı savunmasında bulunduktan sonra, yevmiyelerin toplu iş sözleşmesi ile belirlendiğini, davacının bilgisi dışında ücretlerinin düşürülmesinin mümkün olmadığını davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemece, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22 ve 62. maddeleri gereğince temel ücretin düşürülemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Davacı, davalı işyerinde çalışırken işyerinde örgütlü sendikaya üye olduğunu ve TİS'den yararlanmaya başlaması üzerine yevmiyesinin iş sözleşmesinde kararlaştırılan miktarın altına düşürüldüğünü belirterek fark ücret talebinde bulunmaktadır.
    Davacının işe girdiği ve sendikaya üye olduğu tarihlerde yürürlükte bulunan 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'nun 6. maddesinde, “Toplu iş sözleşmesinde aksi belirtilmedikçe hizmet akitleri toplu iş sözleşmesine aykırı olamaz. Hizmet akitlerinin toplu iş sözleşmesine aykırı hükümlerinin yerini toplu iş sözleşmesindeki hükümler alır. Hizmet akdinde düzenlenmeyen hususlarda toplu iş sözleşmesindeki hükümler uygulanır. Toplu iş sözleşmesinde hizmet akitlerine aykırı hükümlerin bulunması halinde hizmet akdinin işçi lehindeki hükümleri geçerlidir…” düzenlemesi yer almakta dava tarihinde yürürlükte bulunan 6356 sayılı yasanın 36. maddesi de aynı hükmü içermektedir.
    Bu düzenlemeler “işçi lehine şart ilkesi” olarak adlandırılan kuralın Türk İş Hukukundaki pozitif yansımasını oluşturmaktadır. Söz konusu hüküm gereğince normlar hiyerarşisinde iş sözleşmesine nazaran daha üstte bulunan toplu iş sözleşmeleri hükümleri yerine iş sözleşmeleri hükümleri ancak işçi lehine olmak koşuluyla uygulanma kabiliyetine sahiptir. Bir başka ifadeyle iş sözleşmesi ile toplu iş sözleşmesi karşı karşıya geldiğinde yani aynı konuda iş sözleşmesi ile toplu iş sözleşmesinde farklı düzenlemeler yer aldığında iş sözleşmesi hükmü, daha işçi lehine olmak koşuluyla tatbik edilebilir.
    Somut olaya dönüldüğünde; davacının iş sözleşmesi ile kararlaştırılan temel ücretinin sendikaya üye olduktan sonra düşürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu ücretin düşürülmesi işlemi 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22. maddesine göre değil toplu iş sözleşmesi ile yapılmıştır. Nitekim İş Kanunu’nun 22. maddesindeki prosedüre uyulup işçinin yazılı rızasının alındığı ispat edilmiş değildir. Öte taraftan TİS’lerle belirlenen ücretlerin ödendiği savunulmuş ise de öncelikle dosyada yer alan TİS’lerde davacının ücretine ilişkin doğrudan bir düzenleme ve cetvele rastlanılmamıştır. Sadece sözleşme anlamında asgari ücret tanımlanmış ve sözleşmenin eki niteliğindeki cetvellere göre belirleneceği ifade edilmiştir.
    İşveren tarafından toplu iş sözleşmelerinin uygulanması neticesinde iş sözleşmesinde kararlaştırılan ücretin davacının sendikaya üyeliği ve TİS'den yararlanmaya başlaması üzerine düşürülmesi 2822 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca işçi lehine şart ilkesinin ihlali niteliğinde olup, kanuna aykırıdır. Davanın kabulü yolundaki ilk derece mahkeme kararı isabetli olup, bilirkişi raporu ile tespit edilen miktarın denetlenmesi gerekirken davanın redddedilerek bozulması gerektiği yönünde verilen sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.09.05.2017 

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ