• MUVAZAA

    İlgili Kanun / Madde
    6356 S. STK/41
    6098 S. BK/19

    T.C
    YARGITAY
    9. HUKUK DAİRESİ

    Esas No. 2018/4811
    Karar No. 2018/10447
    Tarihi: 10.05.2018

    l MUVAZAA
    l TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ TESPİTİNDE İŞE İADESİNE KARAR VERİLEN İŞÇİNİN İŞE İADE İÇİN BAŞVURMADIĞINI KABUL EDEN BEYANININ MUVAZAALI OLDUĞUNUN BELİRLENMESİ HALİNDE İŞÇİNİN SENDİKA ÜYE SAYISINDA DİKKATE ALINACAĞI

    ÖZETİ: Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. Maddesine göre “Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır.” Daha sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesinde “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” Görüldüğü üzere muvazaa Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir
    ….Her ne kadar bu işçinin davacı tarafça sunulan belgede “başvuru yapmak istemiyorum” şeklinde beyanı alınmış ve bu husus adı geçen işçi tarafından doğrulanmaktaysa da, davalının davacıya boşta geçen süre alacağına ilişkin ödeme yaptığı görüldüğünden bu beyanın muvazaalı olduğu kabulüyle buna itibar edilmeyecektir. Bu nedenle adı geçen işçinin işe iade için süresinde başvurduğu kabulüyle çalışan ve sendikalı işçi sayısına eklenmesi gerekir.

    DAVA:   Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
    A) Davacı İsteminin Özeti:
    Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı T.C Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın 11/11/2010 tarihli kararı ile diğer davalı Nakliyat iş Sendikasının, müvekkili işyerine ait işyerinde toplu iş sözleşmesi yapmak için yetki tespiti talebinde bulunduğunu ve bu talebe istinaden yapılan incelemede, Nakliyat İş Sendikasının işletmede çoğunluğu sağladığının tespit edildiğini, Bakanlığın yetki tespiti yazısının müvekkil işverence 06/12/2010 günü tebellüğ edildiğini, Bakanlığın bu kararının hukuka aykırı olduğunu, davalı sendikanın yetki tespiti için başvuruda bulunduğu 27/10/2010 tarihinde müvekkili işverene ait işletmede çalışan işçi sayısının 95 olmayıp 98 olduğunu, davalı sendikanın işletmede toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi alabilmesi için başvuru tarihi itibarıyla işçi sayısının yarıdan fazlasının sendika üyesi olması gerektiğini, Bakanlık yazısında işletmede sendikaya çalışan üye sayısının 49 olduğunu bildirildiğini, müvekkili şirketin işyerlerinin kara taşımacılığı iş koluna dahil olmadığını, sendika üyeliğinden ayrılan personel sayısının 27/10/2010 tarihinden önce 7 kişi olduğunu iddia ederek, davalı Bakanlığının yetki tespitine ilişkin kararın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    B) Davalı Cevabının Özeti:
    Davalı Bakanlık vekili verdiği cevap dilekçesinde, söz konusu işyerleri ile ilgili  başvuru tarihinden önce Bakanlığa yapılan bildirimlerle ulaşan bilgilerin başvuru tarihi itibarıyla değerlendirilmesi sonucunda,  bilgisayar kayıtlarından tespit yazısında belirtilen sonucun elde edildiğini, müvekkili Bakanlığın davacı şirketin kara taşımacılığı iş koluna girdiğine ilişkin kararının doğru olduğunu, başvuru tarihinden sonra işveren tarafının değişmesi ya da istekte bulunan sendikadan istifalar olması gibi hususların toplu sözleşme yapma yetkisini etkilemeyeceğini dolayısıyla davanın reddi gerektiğini savunmuştur. 
    Davalı sendika vekili cevap dilekçesinde, gerekli yetki çoğunluğunun davalı Bakanlık tarafından araştırılarak tespit edildiğini ve yetki tespiti talebinin kabul edildiğini, yetki tespitinden sonraki istifaların ve benzeri değişikliklerin TİS yetkisini etkilemeyeceğini,  davacı işyerinin kara taşımacılığı iş koluna girdiğini, Tüv-Türk A.Ş işverenin İstanbul işletmesinde aynı şekilde araç muayene işi yapan işçilerin müvekkili sendikaya üye olarak işveren ve toplu iş sözleşmesi imzaladıklarını İstanbul’daki işyerinin iş koluna itirazda bulunarak dava açtıklarını, davanın müvekkili sendika lehine sonuçlanarak kararın kesinleştiğini bu nedenlerle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
    Mahkemenin önceki kararı Dairemizin 10.05.2016 Gün, 2016/14032 Esas, 2016/11711 Karar sayılı ilamıyla işçiler Sefa Duran, Fatih Mohan ve Abdulhakim Tunç’un işe iade başvurusunda bulunup bulunmadıklarına ilişkin olarak yeterli araştırma yapılmadığı gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda Fatih Mohan isimli işçinin işe iadesi için süresinde başvuruda bulunduğu bu nedenle çalışan ve sendikalı işçi sayısına eklenmesi gerektiği ancak Sefa Duran isimli işçinin işbaşı yapmayacağını bildirdiği ifadesinde beyanının baskı altında alınmadığını belirttiği, Abdulhakim Tunç’un da işe iade için başvuru yapmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne Bakanlıkça yapılan olumlu yetki tespitinin iptaline karar verilmiştir.
    D) Temyiz:
    Kararı davalılar temyiz etmiştir.
    E) Gerekçe:
    Taraflar arasında uyuşmazlık Bakanlıkça yapılan yetki tespitinin hukuka aykırı olup olmadığı noktasındadır.
    Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. Maddesine göre “Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır.” Daha sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesinde “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” Görüldüğü üzere muvazaa Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir.
    Dairemizin son bozma ilamına konu işe iade davası sonrası işe başvurup başvurmadıkları konusunda yeterli araştırma yapılmadığı belirtilen işçilerden Fatih Mohan’ın bozma ilamı sonrası mahkemece işe iade için süresinde başvuruda bulunduğu kabul edilerek çalışan ve sendikalı işçi sayısına dahil edilmiştir.
    Mahkemece Sefa Duran isimli işçinin işe iade için başvuruda bulunmadığı kabul edilmişse de, Sefa Duran’ın banka hesap ekstresinde adı geçen şahsa 4 aylık boşta geçen süre alacağına ilişkin davalı tarafça ödeme yapıldığı görülmektedir.
    Her ne kadar bu işçinin davacı tarafça sunulan belgede “başvuru yapmak istemiyorum” şeklinde beyanı alınmış ve bu husus adı geçen işçi tarafından doğrulanmaktaysa da, davalının davacıya boşta geçen süre alacağına ilişkin ödeme yaptığı görüldüğünden bu beyanın muvazaalı olduğu kabulüyle buna itibar edilmeyecektir. Bu nedenle adı geçen işçinin işe iade için süresinde başvurduğu kabulüyle çalışan ve sendikalı işçi sayısına eklenmesi gerekir.
    Abdulhakim Tunç isimli işçi yönünden işe iade sonrası istekler bakımından davalının ödemede bulunduğuna dair yalnızca Abdulhakim Tunç imzalı ibraname sunulmuştur. Her ne kadar davacı işverenden sadır belge bulunmamaktaysa da Abdulhakim Tunç’un tanık olarak ifadesinde işe iade için işverene başvurduğunu ancak başlatmadıklarını yasal haklarını verdiklerini beyan ettiği, işçinin işe iadesi sonrası işverene başvurduğunun diğer davalı tanığı Murat Çağıran’ın ifadesi ile de doğrulandığı, davacı tanıklarının  bir kısmının Abdulhakim’in dava kesinleşmeden önce gelip işe başvurduğu yönünde beyanda bulundukları görülmektedir. Davalı ve davacı tanık anlatımları bütün olarak değerlendirildiğinde sendikal nedenle iş sözleşmesi feshedilen Abdulhakim Tunç’un da işe iade kararı sonrası işe iadesi için işverene başvuruda bulunduğundan çalışan ve sendikalı işçi sayısına eklenmesi gerekir.
    Tüm bunlara göre işyerinde yetki tespiti başvuru tarihinde genel müdür olan işveren vekili dışında 98 işçi çalıştığı, bunlardan 47’sinin sendikalı olduğu yetki tespiti başvurusu öncesi işten çıkarılan sendikalı 5 işçinin açtıkları işe iade davası sonrası işe iadesi için başvurduklarından bunların da çalışan ve sendikalı işçi sayısına eklenmesi gerektiği böylece toplam işçi sayısının 103 sendikalı işçi sayısının da 52 olduğu, yetki başvuru tarihinde yürürlükte olan 2822 sayılı Kanun’un 12. maddesi uyarınca davalı sendikanın toplu iş sözleşmesi imzalamak için yeterli çoğunluğa sahip olduğu anlaşıldığından davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi hatalıdır.
    Mülga 2822 sayılı Kanun’un 15/2. maddesi ve 6356 sayılı Kanun’un 43/3. maddeleri uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
    HÜKÜM :
    Yukarda açıklanan gerekçe ile;
    1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMA-SINA,
    2. Davanın REDDİNE,
    3. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
    4. Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalıların yaptığı 350,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
    5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre belirlenen 2.180,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
    6. Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine, 
    Kesin olarak 10.05.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.
     

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ