• KIDEM TAZMİNATI

    T.C. YARGITAY 
    22. Hukuk Dairesi
    Esas No. 2016/18428 İlgili Kanun/Madde:
    Karar No. 2019/16294 4857 S. İşK/41
    Tarihi: 16.09.2019 14755 S.İşK/14


     
     
    • KIDEM TAZMİNATI
    • İŞ KAZASI NEDENİYLE İŞÇİNİN RAPORLU OLDUĞU SÜRENİN İHBAR ÖNELLERİNE 6 HAFTA EKLENEREK BULUNAN SÜRESİ KIDEMDEN SAYILMAYACAĞI
    • FAZLA ÇALIŞMANIN İSPATINI İŞÇİNİN YAPMASININ GEREKTİĞİ
    • İMZALI ÜCRET BORDROLARINDA FAZLA ÇALIŞMA TAHAKKUKLARI BULUNAN DÖNEMLERİN İŞÇİNİN İHTİRAZI KAYDI YOKSA DIŞLANMASININ GEREKTİĞİ
    • ZAMANAŞIMININ KISMİ DAVADA TALEP EDİLEN TUTARLA SINIRLI KESİLECEĞİ
    ÖZETİ İşverene ait bir ya da birkaç işyerinde belli bir süre çalışmış bir işçinin, işini kaybetmesi halinde işinde yıpranması, yeni bir iş edinmede karşılaşacağı güçlükler ve işyerine sağladığı katkı göz önüne alınarak, geçmiş hizmetlerine karşılık işveren tarafından işçiye kanuni esaslar dahilinde verilen toplu paraya “kıdem tazminatı” denilmektedir.
    İşçinin işyerinde çalıştığı sırada almış olduğu istirahat raporlarının kıdem süresinde değerlendirilmesi yerinde olur. İşçinin çalıştığı sırada bir defada ihbar önelini 6 hafta aşan istirahat raporu süresinin kıdem tazminatı hesabında dikkate alınamayacağı, kararlılık kazanmış Yargıtay uygulamasıdır.
    Somut olayda, davalı tarafından davacının Ağustos 2011- Mayıs 2012 döneminde iş kazası nedeni ile toplam 257 gün rapor aldığı ancak bu sürenin de kıdem tazminatına esas süreye dahil edildiği iddiaedilmiştir. ….. Davacının iddia edilen dönemde raporlu olduğu anlaşılır ise, davacının ihbar öneli 8 hafta (56 gün) olup, bunun altı hafta fazlası 56+42 hesaplaması ile 98 gündür. Bu halde 257 gün raporun 98 günü aşan 159 günlük kısmının kıdemtazminatı hesabında dikkate alınmaması gerekmektedir.
    Fazla çalışma, ulusal bayram genel tatili ve hafta tatilinde çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır
    İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti, ulusal bayram genel tatili ve hafta tatili ücretlerinin  ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ve hafta tatili alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi,  işçinin geçerli  bir  yazılı  belge ile  bordroda yazılı  olandan daha fazla çalışmayı  yazılı  delille ispatlaması gerekir. Bordrolarda tahakkuk bulunmasına rağmen bordroların imzasız olması halinde ise, varsa ilgili  dönem banka ve tüm ödeme kayıtları celp edilmeli ve ödendiği tespit edilen miktarlar yapılan hesaplamadan mahsup edilmelidir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi davakonusu yapılan miktar için kesilir.
     
     






     

    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından

    istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından

    düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

    Davacı İsteminin Özeti:

    Davacı vekili, iş akdinin haksız nedenle fesh edildiğini iddia ederek, davacının kıdem ve ihbar tazminatı,

    yıllık izin, ve resmi fazla çalışma ve ulusal bayram genel tatil alacağının davalıdan tahsilini talep ve

    dava etmiştir. 

    Davalı Cevabının Özeti:

    Davalı vekili, davanın reddini istemiştir. 

    Mahkeme Kararının Özeti:

    Mahkemece,  toplanan deliller  ve bilirkişi  raporu doğrultusunda,  davanın kısmen kabulüne karar

    verilmiştir.  

    Temyiz:

    Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    Gerekçe:

    1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki

    bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

    2-Taraflar  arasında davacının  kıdem tazminatı  alacağına esas  süresinin  belirlenmesi  konusunda

    uyuşmazlık  bulunmaktadır. 

    İşverene ait bir ya da birkaç işyerinde belli bir süre çalışmış bir işçinin, işini kaybetmesi halinde işinde

    yıpranması, yeni bir iş edinmede karşılaşacağı güçlükler ve işyerine sağladığı katkı göz önüne alınarak,

    geçmiş hizmetlerine karşılık işveren tarafından işçiye kanuni esaslar dahilinde verilen toplu paraya

    “kıdem tazminatı” denilmektedir. Kıdem tazminatının koşulları, hesabı ve ödeme şekli doğrudan İş

    Kanunlarında düzenlenmiştir. 

    Kıdem tazminatı, feshe bağlı haklardan olsa da, iş sözleşmesinin sona erdiği her durumda talep hakkı

    doğmamaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 120. maddesi hükmüne göre yürürlükte bırakılan 1475

    sayılı yasanın 14. maddesinde kıdem tazminatına hak kazanabilmek için işçinin işverene ait işyerinde

    en az bir yıl çalışmış olması gerekir. 

    Kıdem tazminatına hak kazanma noktasında en az bir yıllık çalışma yönünde yasal koşul, İş Kanunu

    sistemi içinde nispi emredici bir hüküm olarak değerlendirilmelidir. Buna göre toplu ya da bireysel iş

    sözleşmeleri en az bir yıl çalışma koşulu işçi lehine azaltılabilecektir. 

    İşçinin işyerinde fiilen çalışmaya başladığı tarih en az bir yıllık sürenin başlangıcıdır. Tarafların iş ilişkisi

    kurulması yönünde varmış oldukları ön anlaşma bu süreyi başlatmaz. Yine iş sözleşmesinin imza tarihi

    yerine, fiilen iş ilişkisinin kurulduğu tarih, tazminatına hak kazanma ve hesap yönünden dikkate

    alınması gereken süreyi başlatacaktır. İşçinin çıraklık ilişkisinde geçen süreler de kıdem tazminatına

    esas alınacak süre yönünden değerlendirilemeyecektir. Buna karşın deneme süresi, kıdem süresine

    eklenir.

    İşçinin kıdem hakkı bakımından aranan en az bir yıllık süre, derhal fesihlerde feshin bildirildiği anda

    sona erer. Kural olarak fesih bildirimi muhataba ulaştığı anda sonuçlarını doğurur. Bildirimli fesihler

    yönünden ise ihbar öneli süreye dahil edilir. 

    İşçinin işyerinde çalıştığı sırada almış olduğu istirahat raporlarının kıdem süresinde değerlendirilmesi

    yerinde olur. İşçinin çalıştığı sırada bir defada ihbar önelini 6 hafta aşan istirahat raporu süresinin

    kıdem tazminatı hesabında dikkate alınamayacağı, kararlılık kazanmış Yargıtay uygulamasıdır.

    Somut olayda, davalı tarafından davacının Ağustos 2011- Mayıs 2012 döneminde iş kazası nedeni ile

    toplam 257 gün rapor aldığı ancak bu sürenin de kıdem tazminatına esas süreye dahil edildiği iddia

    edilmiştir. Ancak dosya içerisinde davacının rapor evraklarına rastlanılmamıştır. Mahkemece öncelikle

    davacının iddia edilen dönemde raporlu olup olmadığı belirlenmelidir. Davacının iddia edilen dönemde

    raporlu olduğu anlaşılır ise, davacının ihbar öneli 8 hafta (56 gün) olup, bunun altı hafta fazlası 56+42

    hesaplaması ile 98 gündür. Bu halde 257 gün raporun 98 günü aşan 159 günlük kısmının kıdem

    tazminatı hesabında dikkate alınmaması gerekmektedir. Mahkemece bu husus gözetilmeksizin alacağın

    hüküm altına alınması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 

    3-Taraflar arasında davacının fazla çalışma alacağının bulunup bulunmadığı konusunda uyuşmazlık

    bulunmaktadır.

    Fazla çalışma, ulusal bayram genel tatili ve hafta tatilinde çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını

    ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan

    bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği

    ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. 

    Çalışma düzenin ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri

    iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda, tanık beyanları

    ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz

    önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı,

    ulusal bayram genel tatili ile hafta tatilinde çalışma yapılıp yapılmadığı araştırılmalıdır. 

    İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti, ulusal bayram genel tatili ve hafta tatili ücretlerinin

    ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir.

    Ancak, işçinin fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ve hafta tatili alacağının daha fazla olduğu

    yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her

    türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda

    dahi,  işçinin geçerli  bir  yazılı  belge ile  bordroda yazılı  olandan daha fazla çalışmayı  yazılı  delille

    ispatlaması gerekir. Bordrolarda tahakkuk bulunmasına rağmen bordroların imzasız olması halinde ise,

    varsa ilgili  dönem banka ve tüm ödeme kayıtları celp edilmeli ve ödendiği tespit edilen miktarlar

    yapılan hesaplamadan mahsup edilmelidir. 

    Fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatili ile hafta tatili alacaklarının yazılı delil ya da tanıkla ispatı

    imkan dahilindedir.  İşyerinde çalışma düzenini  bilmeyen ve bilmesi  mümkün olmayan tanıkların

    anlatımlarına değer verilemez.  

    Somut olayda, davacı  6 gün 07:00-19:00 saatleri  arasında çalıştığını,  bazı  günler 21:00'e kadar

    çalıştığını ileri sürmüş, davalı davacının fazla çalışma yapmadığını savunmuş, mahkemece davacının

    haftanın 6 günü 07:15- 18:45 saatleri arasında çalıştığı, 1,5 saat ara dinlenmenin mahsbu ile haftalık
    15 saat fazla çalışma yaptığı, yılda 2 kez 20:30'a kadar çalıştığı ve 3 saat fazla çalışma yaptığı kabul

    edilerek hüküm kurulmuştur. Ancak davacının raporlu olduğu kabul edilerek 2011 Ağustos – 2012

    Mayıs dönemi için fazla çalışma alacağı yapılmamış ise de, daha sonraki rapor aldığı iddia edilen

    dönemler için hesaplama yapılmıştır. Dosya içerisinde davacının raporlu olduğu dönemlere ilişkin

    belgeler yer almamaktadır. Öncelikle mahkemece davacının raporlu olduğu dönemlere ilişkin belgeler

    temin edilmelidir. Davacının iddia edilen Kasım – Aralık 2012 dönemi, Kasım 2013- Aralık 2013, Ekim -

    Kasım 2014 dönemlerinde raporlu olduğu tespit edilir ise, bu dönemlerde davacı lehine fazla çalışma

    alacağı hesabı yapılmamalıdır. Mahkemece bu yön gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı

    olup bozmayı gerektirmiştir. 

    4-Taraflar arasında davacının fazla çalışma alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda

    uyuşmazlık bulunmaktadır. 

    Zamanaşımı, alacak hakkının belli  bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden

    yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona

    erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni

    ortadan kaldırır.

    Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da

    inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının

    bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. 

    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı

    tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava

    konusu yapılan miktar için kesilir. 

    Dava  konusunun  ıslah  yoluyla  arttırılması  durumunda,  mülga  1086  sayılı  HUMK  hükümlerinin

    uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan

    zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri

    Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 371/2 ve 319. maddeler

    uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için

    zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

    Mülga 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf

    süre  yönünden  hemen  ve  açıkça  karşı  çıkmamışsa(suskun  kalınmışsa)  zamanaşımı  defi  geçerli

    sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten

    sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir.

    Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri

    sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. 

    Somut uyuşmazlıkta, davacı, 14.04.2016 tarihinde davasını miktar yönünden ıslah etmiştir. Islaha karşı

    davalı yanca süresinde zamanaşımı savunmasında bulunulmuştur. Bu savunma nedeniyle davacının

    14.04.2011 tarihinden önceki dava dilekçesinde talep edilen 500 TL dışındaki fazla çalışma alacağı

    zamanaşımına  uğramıştır.  Mahkemece  davalının  ıslaha  karşı  ileri  sürülen  zamanaşımı  itirazı

    değerlendirilmeden  yazılı  şekilde  karar  verilmesi  hatalı  olup  bozmayı  gerektirmiştir.  

    5-Taraflar  arasında  davacının  fazla  mesai  alacağı  yönünden  talepten  fazlasına  hükmedilip

    hükmedilmediği  konusunda  uyuşmazlık  bulunmaktadır. 

    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 26. maddesi “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır;

    ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar
    verebilir.” hükmü uyarınca taleple bağlılık kuralına aykırı olarak talepten fazlasına karar verilmesi usule

    aykırıdır.

    Somut olayda, davacı dava dilekçesinde 500 TL fazla çalışma alacağını talep etmiş, ıslah dilekçesi ile

    davasını bu alacak yönünden 6.777,80 TL'ye yükseltmiş olmasına rağmen, mahkemece 8.435,80 TL

    fazla çalışma alacağının kabulüne karar vermiştir. Mahkemece davacının talebinden fazlasına karar

    verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 

    6-Taraflar arasında davalının takas ve mahsup talebinin değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği

    konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 

    Somut olayda, davalı tarafından davacıya 29.11.2011 tarihinde 5000 TL verildiği, bu paranın davacı

    tarafça parça parça ödendiğini ancak kalan bakiye hakkında mahkemece herhangi bir değerlendirme

    yapılmadığı ileri sürülmüş olup, dosya içindeki banka hesap hareketine göre de, davacıya maaş avansı

    adı altında 22.09.2011 tarihinde 5000 TL ödenmiş görünmektedir. Davacının maaş bordrolarından ise

    bu avans nedeni ile ne kadar kesinti yapıldığı, davalı tarafından verilen avansın ne kadarının davacıdan

    tahsil edildiği belirlenmemiştir. Mahkemece, davalının takas ve mahsup talebi değerlendirilmeden eksik

    inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. 

    Sonuç:

    Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek

    halinde ilgiliye iadesine, 16.09.2019 gününde oybirliği ile karar verildi.
     

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ