• İHBAR TAZMİNATI

    T.C. YARGITAY 
    22. Hukuk Dairesi
    Esas No. 2016/20923 İlgili Kanun/Madde:
    Karar No. 2019/18360 4857 S. İşK/17
    Tarihi: 08.10.2019  
     
     
    • İHBAR TAZMİNATI
    • ALT İŞVERENİN İŞÇİLİK ALACAKLARINDAN ASIL İŞVERENLE BİRLİKTE MÜTESELSİLEN SORUMLU OLDUĞU
    ÖZETİ  İhbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesini haklı bir neden olmaksızın ve usulüne uygun bildirim

    öneli tanımadan fesheden tarafın, karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminattır. Buna göre, öncelikle iş

    sözleşmesinin Kanunun 24 ve 25 inci maddelerinde yazılı olan nedenlere dayanmaksızın feshedilmiş

    olması ve 17 nci maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar öneli tanınmamış olması

    halinde ihbar tazminatı ödenmelidir. Yine haklı fesih nedeni bulunmakla birlikte, işçi ya da işverenin 26

    ncı maddede öngörülen hak düşürücü süre geçtikten sonra fesih yoluna gitmeleri durumunda, karşı

    tarafa ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü doğar.
    4857 sayılı İş

    Kanunu'nun 2/6. maddesi hala yürürlükte olup, anılan kanun hükmü gereğince, asıl işveren alt işveren

    ilişkisinde,  asıl  işveren,  alt  işverenin  işçilerine  karşı  o  işyeri  ile  ilgili  olarak  bu  Kanundan,  iş

    sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt

    işveren ile birlikte sorumludur.


     
     






















    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalılar vekilleri

    tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi

    ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

     

     

    Davacı İsteminin Özeti:

    Davacı vekili, müvekkilinin davalı kuruma bağlı hastanede 1997 yılından bu yana temizlik işçisi olarak

    çalıştığını,  iş  sözleşmesinin  haksız  feshedildiğini,  kuruma başvurusuna rağmen kıdem tazminatı

    ödenmediğini beyanla kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti alacaklarının davalılardan tahsilini

    talep etmiştir. 

    Davalı Cevabının Özeti:

    Davalı  Kurum vekili,  husumet  itirazı  ve  zamanaşımı  def’inde  bulunarak  davanın  reddine  karar

    verilmesini  istemiştir. 

    Davalı şirket vekili, davacının sadece hizmet dökümünde belirtilen sürede çalışmasının bulunduğunu,

    diğer çalışmalarından ve kıdem tazminatından davalı kurumun sorumlu olduğunu belirterek davanın

    reddini istemiştir. 

    Mahkeme Kararının Özeti:

    Mahkemece,  toplanan  deliller  ve  bilirkişi  raporuna  dayanılarak  davanın  kısmen  kabulüne  karar

    verilmiştir. 

    Temyiz:

    Kararı davalılar vekilleri temyiz etmiştir.

    Gerekçe:

    1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların

    aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

    2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, iş sözleşmesinin kim tarafından feshedildiği ve dolayısıyla davacının

    ihbar tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır. 

    İhbar tazminatı, belirsiz süreli iş sözleşmesini haklı bir neden olmaksızın ve usulüne uygun bildirim

    öneli tanımadan fesheden tarafın, karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminattır. Buna göre, öncelikle iş

    sözleşmesinin Kanunun 24 ve 25 inci maddelerinde yazılı olan nedenlere dayanmaksızın feshedilmiş

    olması ve 17 nci maddesinde belirtilen şekilde usulüne uygun olarak ihbar öneli tanınmamış olması

    halinde ihbar tazminatı ödenmelidir. Yine haklı fesih nedeni bulunmakla birlikte, işçi ya da işverenin 26

    ncı maddede öngörülen hak düşürücü süre geçtikten sonra fesih yoluna gitmeleri durumunda, karşı

    tarafa ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğü doğar.

    İhbar tazminatı, iş sözleşmesini fesheden tarafın karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminat olması

    nedeniyle, iş sözleşmesini fesheden tarafın feshi haklı bir nedene dayansa dahi, ihbar tazminatına hak

    kazanması mümkün olmaz. İşçinin 1475 sayılı Yasanın 14 üncü maddesi hükümleri uyarınca emeklilik,

    muvazzaf askerlik, evlilik gibi nedenlerle iş sözleşmesini feshetmesi durumunda ihbar tazminatı talep

    hakkı bulunmamaktadır. Anılan fesihlerde işveren de ihbar tazminatı talep edemez.

    Somut olayda, davacı iş sözleşmesinin işverence feshedildiğini ileri sürmüştür. Ancak davacının iş

    sözleşmesinin feshedildiğini iddia ettiği 06.09.2010 tarihinde işten ayrılış bildirgesinde 08 (emeklilik)

    kodunun yazıldığı ve davacının 07.09.2010 tarihinde emeklilik tahsis talebinde bulunduğu Sosyal

    Güvenlik  Kurumu tarafından  sunulan  tahsis  dosyasından  anlaşılmıştır.  Bu  nedenle  davacının  iş

    sözleşmesini emekliliğe hak kazanması nedeniyle feshettiği açıktır. Emeklilik nedeniyle işçi tarafından

    yapılan fesihte ihbar tazminatına hak kazanamayacağından ihbar tazminatı talebinin reddi yerine,

    kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. 

    3-Taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık konusu da, davacının kullandırılmayan izin sürelerine ait

    alacağının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

     4857 sayılı İş Kanunu'nun 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde,

    işçiye kullandırılmayan yıllık  izin  sürelerine ait  ücretlerin  son ücret  üzerinden ödeneceği  hükme

    bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada,

    sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır.

     Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını

    imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır.

     6100 sayılı  Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 31. maddesinde, hakimin davayı aydınlatma ödevi

    düzenlenmiş olup madde uyarınca, hakim uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda,

    maddi  veya hukuki  açıdan belirsiz  yahut çelişkili  gördüğü hususlar  hakkında,  taraflara açıklama

    yaptırabileceği,  soru sorabileceği  ve delil  gösterilmesini  isteyebileceği  düzenlenmiştir. 

    Somut uyuşmazlıkta, davacının çalışma süresi boyunca hak etmiş olduğu izin süresinin 150 gün olduğu,

    hiç yıllık ücretli izin kullanmadığı kabul edilerek hesaplama yapılmıştır. Ancak davacının çalışma süresi

    de göz önüne alındığında, dokuz yılllık bu süre boyunca hiç yıllık izin kullanmamış olması hayatın

    olağan akışına uygun bulunmadığından, hakimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde; Mahkemece,

    davacı asilin çalışma süresi boyunca kaç gün yıllık izin kullandığı konusunda beyanı alınmalı, bundan

    sonra oluşacak sonucuna ve tüm dosya kapsamına göre bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ve

    yanılgılı  değerlendirme ile yazılı  şekilde karar verilmesi hatalı  olup bozmayı gerektirmiştir. 

    4-4857 sayılı İş Kanunu'nun 112. maddesine, 6552 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile eklenen fıkralarda,

    04.01.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 62. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi

    kapsamında  alt  işverenler  tarafından  çalıştırılan  işçilerin  kıdem  tazminatları  bakımından;  alt

    işverenlerinin değişip değişmediğine bakılmaksızın aralıksız olarak aynı kamu kurum veya kuruluşuna

    ait işyerlerinde çalışmış olanların bu şekilde çalışmış oldukları sürelere ilişkin kıdem tazminatına esas

    hizmet sürelerinin, aynı kamu kurum veya kuruluşuna ait işyerlerinde geçen toplam çalışma süreleri

    esas alınarak tespit olunacağı, bunlardan son alt işverenleri ile yapılmış olan iş sözleşmelerinin 4857

    sayılı Kanun'un 120. maddesi uyarınca yürürlüğü devam eden mülga 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14.

    maddesine  göre  kıdem  tazminatı  ödenmesini  gerektirecek  şekilde  sona  ermiş  olanların  kıdem

    tazminatlarının ilgili kamu kurum veya kuruluşları tarafından, işçinin banka hesabına yatırılmak sureti

    ile ödeneceği hususları düzenlenmiştir.

    6552 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile değişik 4857 sayılı Kanun'un 112. maddesinde, kamu işverenleri

    arasındaki rücu işlemine ilişkin düzenlemeye de yer verilmiş olmakla birlikte, kamu asıl işvereninin alt

    işverenlere rücu işlemine dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır. 4857 sayılı İş

    Kanunu'nun 2/6. maddesi hala yürürlükte olup, anılan kanun hükmü gereğince, asıl işveren alt işveren

    ilişkisinde,  asıl  işveren,  alt  işverenin  işçilerine  karşı  o  işyeri  ile  ilgili  olarak  bu  Kanundan,  iş

    sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt

    işveren ile birlikte sorumludur.

    Somut  olayda,  Mahkemece  4857  sayılı  Kanun'un  112.  maddesi  gereğince,  davacının  kıdem

    tazminatından yalnızca davalı asıl işverenin sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Ne var ki, 4857 sayılı

    Kanun'un 112. maddesindeki yeni düzenleme, aynı Kanun'un 2/6. maddesinde yer alan asıl işveren ve

    alt işverenin işçiye karşı birlikte sorumlu olduğuna ilişkin hükmü ortadan kaldırmamaktadır. Bu yön

    nazara alınmadan, kıdem tazminatından sadece davalı asıl işveren Kamu Hastaneleri Kurumu’nun

    sorumlu olduğu kabul edilerek hüküm tesis edilmesi hatalı olmuştur. 

    SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz

    harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 08.10.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
     

© 2019 - ÇALIŞMA VE TOPLUM DERGİSİ